ERZİNCAN EMİRİ MUTAHHARTEN’İN MEZARI ERDENE KÖYÜNDE… ( I )

07 Eylül 2022


 

“Hâlüni göreli cânum azm-i Hindûstân ider,  

Gönlümi acebleme ger kasd-ı Erzincân ider”  

(Kadı Burhaneddin)

      Anadolu’nun Selçuklu dönemi 1243 Köse Dağ Savaşıyla başlayıp Moğol hâkimiyetinin yaşattığı sancılı zaman dilimini ve Karanbük Savaşı (1343) ile sonlanan yüzyıl herkesçe bilinmektedir. İşte bu dönemden sonra Doğu Anadolu’da önemli rol oynayan kişilerden biri de Erzincan Emiri Mutahharten’dir. Tarihi kaynaklar, hakkında gerekli değerlendirmelere yer vermiş bulunmaktadır. Ancak O’nun günümüze kadar bilinmeyen mezarının, nerede olduğu açıklanamamıştır. Döneminde, aile yakınları ve rakipleriyle yaptığı mücadeleler, hükümranlığını sürdürdüğü bölge, Timur’dan I. Bayezid’e varan ilişki ve kişiliği farklı bakış açılarıyla anlatılmış ve de anlatılmalıdır. Bu konulara girmeden Erzincan Emîri Mutahharten’in menşei, ölümü ve mezarının nerede olduğunu açıklayacağım.

      Bazı kaynaklarımız Mutahharten hakkında, Erzincan Emirliğine gelinceye kadar bilgi bulunmadığını ifade etmiş olsalar da, hatta “Pîr Hüseyin’den sonra Erzincan emirliğini 1379 yılı içinde ele geçirmeğe muvaffak olan Mutahharten’in, ilk zamanları hakkında, kaynaklarda aydınlatıcı bilgiler yoktur. Çağdaş yerli müellifler menşei hususunda da hiçbir malûmat vermemektedirler” ([1]) şeklinde yazılmış olsa da; Mutahharten’in kim olduğu birçok kaynak da bulunmaktadır. Konuya açıklık getirmek için öncelikle Eratna Beyliğini kuran Alâaddin Eretna Bey’in kardeşi Burak Bey’in, Erzincan Emiri Mutahharten’in babası olduğuna dikkatinizi çekerek, O’nun menşe ’ine bakalım. Ayrıca bazı kaynakların Eretna ailesinin Moğol olduğu iddialarının doğru olmadığını, bu ailenin Uygurlardan geldiğini, söz konusu yanlış iddianın, İbn Arabşah, Makrizî ve Şikâri’yi kaynak olarak kullananların yaptığını, hâlbuki Eretna’nın soyu hakkındaki doğru bilginin, Abdullah Kâşanî’nin Farsça eserinde olduğunun da altını çizelim.  

      Konu hakkında tereddüt edeceklerin ve de karşılaştırmalı bir çalışmaya gerek duyacak olanların, Hüseyin Hüsameddin, Yazıcızâde Âli, İbnî Battuta, Nizameddin Şamî, Şerefeddin Ali Yezdî, İbn Arabşah, Âşık Paşazâde, Neşrî, Hâfız Âbrû, Şabânkâreî, İbn Habib, Safedî, İbn Hacer, Kalkaşandi, İbn Hatib an-Nâsirîya, İbn Kadı Şuhba, Zeki Velidî Togan, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Faruk Sümer, Kemal Göde ve Yaşar Yücel gibi müelliflerin çalışmalarına,  Bezm-u Rezm, Tevarih-i Âli Selçuk, Tarih-i Olcaytu vd. eserlerle yapacakları araştırmaların, tarihimize çok şey katacağına inanmaktayım.

      Erzincan Emiri Mutahharten’in menşei hakkında Zeki Velidî Togan’ın (Eretna (Ertene) Ailesi) başlığı altında yazdıklarını okuyalım:

       “Hülagû Han (1258-1265)’dan evvel bütün Harezm, Horasan ve İran’ı idare eden büyük Emir Körgüz’ün Uygurlardan olmasına ve Anadolu’da Eretna (Ertene) sülalesinin bunlardan olduğuna bakılırsa bunların çıkardığı askerin de bir veya daha fazla tümen teşkil ettiği anlaşılır.” diyerek Eretna Ailesi’nin Uygur olduğuna ve özellikle Ögedey Han (1229-1241) zamanında ismi geçen Uygur Körgüz ile yakınlığına değinirken Anadolu’daki varlığından da haberdar eder.

      “Uygurların Kırgızlar tarafından yıkılmalarından uzun bir zaman sonra Memâlik-i Rum (Anadolu)’da kurulan Eretna Beyliği’ni (1327-1381), Uygurların diriliş ve tarih sayfalarında yeniden yer alışlarının bir başarısı olarak kabul etmek gerekir”.  “Eretna’nın babası Taycu (Maycu/Maichu) Bahşi’nin Abaka Han (1265-1282)’ın en yakın adamlarından birisi olduğunu Reşideddin, “Abaka Han’ın torunu Gazan Han’ın (1295-1304) yetiştirilmesinde güvendiği tek kişi Maycu (Maichu/Taycu) Bahşi ve eşi Tukaltani’idi” demektedir.

      “Ebu Said Bahadır Han sonrasında Uygurlar, Anadolu’nun yerli bir unsuru haline dönüşmüşler ve buradaki kültürel ortama uyum sağlamışlardır. Öyle ki 1342 yılında Uygur kökenlilerin kurduklarını söyleyebileceğimiz Sivas’taki Eretna beyliğinin Ötüken dışında Uygurların kurdukları ikinci bir Uygur devleti diyebiliriz. Moğol istilâsı ile Anadolu’ya gelen Uygur nüfusu, Anadolu’nun Uygur kültüründen etkilenmesine ve aynı zamanda buradaki Türk kültürünün gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bunun en büyük göstergesi olarak da Sivas’taki Eretna Devleti (Beyliği) dir.” ([2])

      Peki, Büyük Emir Körgüz (Görgüz/Kürkür) kimmiş?

      “Körgüz, biyografisi, en zengin ve net olan tek Uygur şahsiyetidir. Beşbalıg’a dört fersah uzaklıkta Uygur Ülkesi ’nin batı tarafında bulunan ve seyyahların geçit yeri olan Barlıg adında küçük bir yerde dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta iken babasının hayatını kaybetmesi üzerine üvey annesinden kaçarak İdikut’a sığınmış, Uygur Yazısını öğrenip kısa zamanda o konunun en usta kişisi olmuştur. Amcasının oğlu sayesinde sahip olduğu ata atlayarak Batu’nun karargâhına gitmiştir. O’na “seyislik” görevi verilmiş, kısa zaman içinde yeteneklerini ortaya koyunca Emir, O’nu yanına “memur” olarak almıştır. Körgüz’ün hizmetinde bulunduğu Emir, Cuci (Tuşi)’nin önderliğinde düzenlenen bir av partisine Körgüz’ü de götürmüş, av yerinde Cengiz Han’dan gelen ve içinde önemli şeyler bulunan bir yarlığı o sırada okuyabilecek kâtiplerin hiçbiri orada olmadığı için yarlığı saygı kuralları içinde okumuş Cuci’nin emri üzerine ona kâtiplik görevi verilmiştir. Körgüz’ün Moğol şehzadelerini eğitmek üzere Cuci’nin yanında ve onun oğullarının eğitiminde görevlendirilmesi… Uygurların Altunorda Devleti’nin de hizmetinde yer aldıklarına dair bir delildir.”  “Körgüz, bir ara Emir Argun’un yardımcılığına tayin edilmişti. Fakat Horasan’a gelince bölgeyi kendi bildiği gibi yönetmeye başladı. Bunun üzerine Töregene Hatun tarafından Seyhun’dan Fars’a, Gürcistan’a, Anadolu’ya ve Musul’a kadar daha önce yönetiminde olan bütün bölgelerin idaresi Emir Argun’a bırakıldı.” “Körgüz’ün Ulug Ef’te söylediği sözler üzerine yargu önüne çıkartıp ağzına taş doldurarak öldürdüler. Tahmini ölüm tarihi 640/1242’dir. Körgüz, putperestliği bırakarak ömrünün sonlarına doğru Müslüman olmuştu. Dönemin kaynaklarından özellikle de Cüveynî ve Reşideddin, Körgüz hakkında detaylı ve net bilgiler vermişlerdir. Körgüz’ün kuvvetle muhtemel Uygur olduğuna dair en önemli kanıt, Reşidedin’in bizzat kendi açıklamasıdır. Körgüz’ün doğduğu yer olan Barlıg, günümüzde de Uygurların yoğun olarak yaşadıkları yerlerdendir.”([3])

      Başka bir kaynakta;

      “Yalnızca ismen bilinen İlhanlı Türk-Moğol eliti arasında erken ihtidalara dair başka örnekler de vardır: örneğin, Ögeday Kağan’ın hâkimiyet döneminde (1229-1241) Doğu İran’ın evvelce Budist olan ve 640/1242–43’te ölen valisi Uygur Körgöz hayatının sonuna doğru İslam’a geçti.” ([4]) denilmektedir.

      “Memâlik-i Rum (Anadolu)’da müstakil olarak yaşamış üç önemli aileden bahsetmek mümkündür. Bu ailelerin ilki “Veledü’ş-Şefik”’in müellifi Niğdeli Kadı Ahmet’in ceddi olan Hotenî Ailesi, diğerleri Tac-ı Kızıl ve Eretna Aileleri’dir.” ([5])

      “İlhanlı döneminde (1356-1335) yaşamış Tac-ı Kızıl Ailesi’nin ismi kaynaklarda sıklıkla geçmesine rağmen ailenin şeceresi tam ve net olarak ortaya konulamamıştır. Kaynaklar, ailenin İlhanlı sarayındaki yeri ve önemi hakkında bilgi verirken Memâlik-i Rum’da yaşadıkları yerler ve sahip oldukları topraklardan da bahseder. Zengin ve nüfuzlu aynı zamanda da etkili ve önemli bir aile olduğu anlaşılan Tac-ı Kızıl Ailesi, ne var ki tarih sayfalarında haklı yerini alamamıştır.” “Amasya hükümdarı Sultan Mesud Hanı-sani Amasya’da hal-ü akd-i umura mübaşeret iderek meşahir-i ümeradan “Tâc-i Kızıl” dimekle meşhur Taceddin İbrahim Beg’i Tokat emâretine nasb eyledi.” açıklaması ailenin İlhanlı Devleti’nden başka Türkiye Selçukluları ’yla da siyasî bir ilişki içinde olduğunu gösterir. Tac-ı Kızıl Ailesi’nin Anadolu’daki varlığına ve etkinliğine dair detaylı ve net bilgiler veren en güvenilir kaynak Hüseyin Hüsameddin’in “Amasya Tarihi” olup bu konudaki diğer kaynaklar eksiklerin tamamlayıcısı ve destekleyicisidirler.”([6])

      “Hüseyin Hüsameddin, “Karamanilerle Eretna Han arasında karâbet-i sıhriye yani akrabalık vardı” der. “Diğer taraftan Uzunçarşılı, Cafer Beg’in Çobanoğlu Timurtaş ile evli bir kız kardeşi daha olduğunu bildirirken yine kendisi bir başka çalışmasında “Alâeddin Eretna, Timurtaş (Demirtaş)’ın kayınbiraderidir” der. Çobanoğlu Emir Timurtaş, Eretna Beg’in çağdaşıdır. Özellikle dönemin siyasî olaylarında Eretna Beg ile Emir Timurtaş’ın isimleri beraber geçmekte ve aralarında sıkı bir ittifakın olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Emir Timurtaş, Anadolu’yu terk ederken ailesini ve mallarını Eretna Beg’e bırakmış olması da Emir Timurtaş’ın Eretna Beg’in kız kardeşiyle evli olmasıyla açıklanabilir. Kaynaklar da bu doğrultuda bilgi vermektedirler. Emir Timurtaş’ın babası Emir Çoban’ın Eretna Beg’in babası Cafer Beg ile aynı zamanda yaşamış olması mümkündür. Eretna Beg’in aile şeceresi oluşturulurken siyasî evliliklerden de haberdâr olunmaktadır. Ancak burada siyasî menfaatler söz konusu olmakla beraber aslında Uygur olmalarından kaynaklanan bir unsurun da ağır basmış olabileceği ihtimâli göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim Uygur Körgüz ailesinden olması muhtemel Eretnalılar’dan başka Emir Çoban’ın da Cengiz Han (1156/57-1227) zamanında göreve başlamış Çilagun Bahadur ve oğlu Sodon Noyan yani Sevinç Toğrul Ailesi’nden olduğu düşünülmektedir. Emir Çoban’ın Hülâgu Han (1256-1265)’ın himayesinde İran’a gelmiş Sevinç Toğrul’un oğullarından Uygur Tudavun’un torunu olduğuna dair düşünce Uygur olduğunu da destekler.”

      “Eretna Beg hakkında en net bilgilere Kaşânî’nin eseri “Tarih-i Olcaytu”’dan ulaşmak mümkündür. “Sultan Olcaytu Han (1304-1316)’ın mülâzım ve yardımcısı olan emirler sayılırken on altıncısı Uygur boyundan Emir Turumtaz ile iki kardeşi Mengütaz ve Eretna’dır.” “Eretna Beg’in Tarımtaz ve Mengütaz (Sünüktaz)’dan başka Mutahharten ve kardeşi Pir Mehmed’in babası ve Şah Ali’nin anası ile evlenen Burak ile kardeşinin oğlu Feridun’un babası olarak geçen ama ismi bilinmeyen iki kardeşi daha olduğu tespit edilmiştir. Şikârî’de “Kayser Beg Ertena’nın bir karındaşı var idi. Halil Beg derler idi.” diye ismi geçen Halil Beg’in Eretna Beg’in bir başka kardeşi mi yoksa yeğeni Feridun’un babası mı olduğu hakkında kesin görüş bildirmek şimdilik mümkün değildir. Zencan Çayı kıyısında çıkan isyanda yer alan emirler arasında Eretna Beg’in büyükleri Tarımtaz ve Suniktaz, Rebiyülahir 719/Mayıs-Haziran 1319’daki işkencelerle hayatlarını kaybetmiş olduklarını, Emir Timurtaş, 727 Zilhicce/1327 Ekim ayında bin kişilik kuvveti ile Behisni’ye gelmiş” “giderken ailesini kayınbiraderi olan Eretna Beg’e teslim ettiğinden..,” bahsederlerken işgâl ettiği makamını O’na bırakmadığı anlaşılmaktadır.  

     “Eretna Beg’in müstakil bir devlet kurması “Karanbük Savaşı”’ndan sonra olmuştur. O. Turan, Emir Eretna’nın Memâlik-i Rum’a gelmesi ve beyliğini kurmasını 735/1334-35 olarak verir.  “Evkaf-ı Hümâyûn Nezâret-i Celîlesi Kuyûd-ı Kadîme-i Arabî Mütercimi” Hüseyin Hüsameddin Efendi, Eretna Beg hakkında “Hâkim ve nüfuzu olan Sivas emiri, Eretna Beg de pek değerli bir Türk idi. Sahne-i siyasette üç simanın yıldızı parlaktı. Ya’kub Şâh, Eretna, Ulu begler idi.” diyerek adından ve Sivas emirliğinden haber verir ve Mehmed bin Ali el Acemî’nin “Mecmu’ül-Ensab” adlı eserinden alıntıyla “Ahvâl-i Emir Eretna ve evlâd-ı Emir Torumtay ve Sebûktay…” dan bahseder.” “Eretna Beg’i didiği Sivas emiri-i kebiri meşhur Eretna Beg’dir.” cümlesinden artık beyliğin kurulduğu anlaşılmaktadır.” .

      “Hüseyin Hüsameddin, Tokat, Amasya ve Turhal civarında Uygur varlığından bahsederken Uygur Eretna Ailesi’nin bir kolunun veya devamının Amasya’da olduğuna dair şöyle bilgi verir. “Amasya’da beglerbegi İzzeddin Mehmed Pervane Beg’in na’il-i sahabeti olan Uygur beglerinden Cafer Beg’in mahdûmu Sultan Eretna Beg evladına dinir. Bunlar mu’ahheren iki fırka olup birine İne Hanlu diğerine de Eretnalu dinmiştir. Birincisine İne Han bin Cafer Beg ve ikincisi Eretna Beg bin Mehmed Beg evlatlarıdır. Her iki fırka da Amasya’da teferru iderek bin tarihlerine kadar ensabı bulunabilmiştir. Bunlardan Mehmed Beg, Cafer Beg, Ali Beg, İne Han Beg, Ali Paşa pek meşhur olup Ali Paşa’dan üçüncü bir fırka da zuhur iderek Ali Paşa-zâde dinmişdir.” “Alâeddin Ali Paşa, Amasya zu’amasından küçük Eretna Beg-zâde Abdullah Beg’in mahdumudur.” “Burada adı geçen İne Han Beg’in Eretna Beg’in oğlu Mehmed Beg’in oğlu Alâeddin Ali’nin neslinden olması muhtemeldir. Ailenin yaşadığı yeri Hüseyin Hüsameddin, “Hacı İlyas Mahallesi’nin garb-ı şimali taraflarında “İne Han Önü” dimekle meşhur olub elsine-i ammede “İne Han Önü” dinir. Orada Sultan Eretna Beg ahfadından İne Han Beg, 790 tarihinden beri ikâmet eylediği münasebetle tesmiye idilmiştir. Bu zatın, ırmak kenarında bina ittiği kasrının temeli el-yevm mevcuddur” diye kesin ve net olarak verir. M. İnbaşı’nın “Sultan II. Beyazıd dönemine ait olan Kayseri sancağında bulunan Yörük cemaatlerin nüfus ve hâsılatını gösteren 1484-85 tarihli ve 38 numaralı Tapu-Tahrir defterinde İslâmlu Yörükleri cemaatlerinde Veled-i Eynel Han geçmektedir.” “Kayseri’de 1500 yılın başlarında İslâmlu Yörükleri içinde İnehanlu Cemaati’nin bulunduğuna…” dair bilgiden Osmanlı döneminde aileye ait mülklerin takip edilip kayıt altına alındığı anlaşılırken ailenin bu tarihe kadar Kayseri’deki varlığına da şahit olunmaktadır. Ayne Beg, başta Kadı Burhaneddin olmak üzere diğer emirlerle de sık sık karşı karşıya gelmiştir. (DEVAM EDECEK)

 

[1] Yaşar Yücel-Mutahharten ve Erzincan Emirliği

[2] Dilber İLİMLİ USUL-İLHANLI DÖNEMİNDE UYGURLAR

[3] Dilber İLİMLİ USUL-İLHANLI DÖNEMİNDE UYGURLAR

[4] Judith PFEIFFER (Çev. Kâzım UZUN)- “KARŞILIKLI YAKINLAŞMA”: ERKEN İLHANLI DEVRİNDE MOĞOL SEÇKİN SINIFININ İHTİDASI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER”

[5] Dilber İLİMLİ USUL-İLHANLI DÖNEMİNDE UYGURLAR

[6] Dilber İLİMLİ USUL-İLHANLI DÖNEMİNDE UYGURLAR

 

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön