ŞEKER FABRİKALARININ MENZİLİ...!

28 Şubat 2018


                                                    

http://www.avnioztopcu.com/ERZiNCAN/degerler/sekerfabrikas%C4%B1/yerleske.jpg

      2003 yılında dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı; “Hükümet olarak şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile sektörün gelecekteki yapısının;

-Sektörün arz talep dengesinin bozulmaması,

-Sektörün istikrarlı büyüme hızlarına kavuşturulması,

-Şekerde dışa bağımlılık yaratılmaması,

-Üretimin devamlılığının sağlanması,

-Sektörün rekabet gücünün artırılması,

-Pancar üreticilerinin ve sektör çalışanlarının mağdur edilmemesi,

-Tüketiciler açısından fiyat istikrarının sağlanması,

-Özellikle DOĞU ANADOLU bölgesinde yer alan fabrikaların bölgeye olan katkıları nedeniyle sosyal yönden olumsuz etkilenmemeleri,

- Özelleştirmeden beklenen ekonomik ve sosyal faydanın sağlanması, ilkeleri doğrultusunda şekillendirilmesine azami hassasiyet gösterilecektir. Bu ilkeler gözetilerek yürütülecek özelleştirme sürecinde öncelikle yerli sermayenin harekete geçirilmesi, zamanlama ve model seçiminde herhangi bir hataya meydan verilmemesi konusunda Hükümetimiz üzerine düşen görevi yerine getirerek konunun yakın takipçisi olacaktır” demiş. Ancak, 15 yıldır ısrarla devam eden SATACAĞIZ inadı ile Dünya Şeker Pancarı üretiminin gittiği yönle, Türkiye’nin gittiği yönün AYNI olmadığı gerçeğini bir türlü gizleyememiş…

      Şekerin tarihi, Yunanlı Aristoteles’in öğrencisi Theophrastos M.Ö. 370 yıllarında Hindistan’da kamışa benzeyen bir bitkide tatlı bir tuz bulunduğundan, yine M.Ö. 116 yılında yaşayan Romalı Varro da Hindistan’da ağaç büyüklüğünde bir kamış yetiştirdiğini bunun içerisindeki tatlı tuz diye adlandırdıkları bir maddeyi yediklerinden bahseder.

      Bütün bunlar bize şekerin kamıştan elde edildiğini ve bunun tarihsel beşiğinin de Hint yarımadası olduğunu göstermektedir. Avrupa da ilk şeker kamışının Sicilya ve İspanya da M.S. 750 yıllarında dikildiği, ilk önce sıvı halde tüketilirken, 11.-12. Yüzyıllarda Araplar tarafından kristal olarak üretildiği bilinmektedir.

      1494 yılında, Kristof Kolomb’un kamış fidelerini Sto. Domingo’ya götürmesi, kamış üretiminin gelişmesi, Küba, Puerto-Riko da üretimin hız kazanması, 17. Yüzyılda da ham kristal şeker üretimine giden yolu açmıştır. Söz konusu ham şeker Avrupa’ya getirilerek liman kentlerinde kurulan rafinerilerde arıtılarak satışa sunulmuştur. 1750 li yıllarda sadece Hamburg limanlarında 360 rafinerinin faal olduğunu kaynaklar günümüze aktarmaktadır.

      Bugün, Şeker Fabrikalarını özelleştirme adı altında elden çıkarmaya uğraşan bir zihniyetin, zihin tutulması ile karşı karşıyayız. Bazıları belki merak eder düşüncesiyle, Avrupa kalkınırken, biz neden her geçen gün üretimden uzaklaşıyoruz?

      18. Yüzyılda Avrupa’nın askeri ve politik gücünü yükseltmek isteyen ekonomistler dışarıya fazla bağımlı olmamak, altın ve gümüş gibi madenlerin dışarıya gitmesini önlemek amacıyla ŞEKER elde edilecek bir ürün yetiştirmek üzere bilim adamlarını teşvik etmişlerdir. Pancardaki tatlılığı veren maddenin, kamıştaki tatlılığı veren şekerden farklı olmadığını ilk defa Berlin Akademisi Direktörü Marggraf bulmuştur. Böylece pancardan şeker üretimi başlamıştır.

      İlk pancar şekeri fabrikası 1802 yılında Aşağı Silezya’da üretime geçmiştir.

      Napolyon pancar tarımını teşvik amacıyla bu sektörde çalışanlara çeşitli imtiyazlar tanımıştır. Sosyal şartların yanı sıra bu konuda öğretim veren okul ve laboratuvarların gelişmesine imkân sağlamıştır.

      19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra pancar şekeri sanayinin geliştiği Almanya, Fransa, Avusturya, Macaristan, Rusya, Belçika, Hollanda’dan sonra 1876 yılında Romanya’da, 1890 yılında İsveç ve Danimarka’da, 1898 de Bulgaristan ve İspanya’da 1909 da İtalya ve Sırbistan’da, 1919 da İngiltere de 19125 te İrlanda ve Letonya da şeker fabrikaları kurulmuştur.

     Ve 1926 yılında Cumhuriyet Türkiye’si ilk ŞEKER FABRİKASINI kurmuştur.

     Bir ülke için PANCAR ve ŞEKER FABRİKASI ne anlam ifade etmektedir?

     Pancar, toprağın fiziki yapısını iyileştirirken, biyolojik aktivitesinin artmasını sağlar. Yüksek oranda endüstriyel gübre, ilaç vb. kullanım gerektirirken üretimi artırır. Pancardan sonra ekilecek diğer ürüne, verim artışı sağlar. Baş, yaprak ve posasından nişasta değeri yüksek kaba yem elde edilir. Ayçiçeğine göre 4,4 kat, buğdaya göre 18 kat fazla istihdam oluşturur. Mekanizasyon kullanımında, buğdaydan 1,5 kat, ayçiçeğinden 1,9 kat kat fazla makine kullanımı imkânı ile tarım ve sanayinin gelişmesine katkı sağlar. Pancar ekilen 1 dekar alan, 6 kişinin 1 yıl kullandığı oksijeni üretir. Pancar şekeri, tarıma dayalı sanayiler arasında alternatif ürünlere göre dış Pazar değeri bakımından çarpıcı birçok üstünlüğe sahiptir. Şeker Pancarı, tartışmasız STRTEJİK bir üründür.

      “Konunun daha iyi anlaşılması için ABD’den bir örnek daha vereyim. 1929 dünya ekonomik bunalımı Amerikan ekonomisini ve doğal olarak TARIM sektörünü mahvetti. Kitlesel çiftçi iflasları yaşanmaya başlandı. Başkan D. Roosevelt, 1933’te seçildikten sonraki ilk icraatı ekili alanları sınırlayan “Agricultural Adjusment Act” isimli tarım yasası ile tarımsal ürünlerin bir bölümüne müdahale fiyatı öngören ve bizdeki Tarım Kredi Kooperatiflerine benzeyen “Commodity Corporation” isimli tarımsal destek sistemini devreye soktu. Muhalefet ayağa kalktı. “Başkan ne yapıyorsun? Ülkeye sosyalizmi mi getiriyorsun?” diyerek ağır eleştirilerde bulunmaya başladı. Roosevelt’in yanıtı kısa ve netti. “Piyasa kurallarının çalışmadığı bir sektöre gerekirse sosyalizmi getirmek zorundayım.”

      “İşte tarımda özelleştirmenin temel yanlışlığı da bura da. Tarım planlanması ve desteklenmesi mutlak zorunluluk olan bir sektördür. Tarımda temel amaç kâr, kazanç olamaz. Asıl olan ülkede yaşayan insanların gıda güvenliğini sağlamaktır. Çoğunlukla doğaya bağlı bir üretim olduğu için planlanması zorunluluktur.” “Devlet, rekabetin, kârın olmadığı sektörde mülkiyeti kişilere devrederek neyi çözebilir? Rekabet olmayan, kâr etmesi beklenmeyen alanda özel sektör devletten farklı ne yapacak?”

      Onun içindir ki; şeker pancarına AVRUPA BİRLİĞİ, ABD, Türkiye’deki teşvikin ON DÖRT katıyla kendi çiftçisini desteklerken, biz ON DÖRT ŞEKER FABRİKAMIZI sözde özelleştirerek kapatıyoruz. Tatlandırıcı İTHALATIMIZI bu arada 500.000 tonun üzerine çıkarıyoruz. Özerk bir yapıyı, özelleştirme oyununa alet ederek, siyasi bir kuruma bağlayarak fitili ateşliyoruz.

      Türkiye’de kurulmuş Şeker Fabrikalarının hikâyesini ayrı tutarak, biz ERZİNCAN ŞEKER FABRİKASI na gelelim. Ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “BU HALK ZENGİN OLMAYA MECBURDUR. MEMLEKET MAMUR OLMAZSA, BU HALK ZENGİN OLMAZSA, SİZE HALA YAŞAMAK İMKÂNINDAN BAHSEDERLERSE İNANMAYINIZ” ifadelerini akıldan çıkarmayalım.

      Öncelikle yukarıda verilen VAZİYET PLANINA dikkatlice ve tekrar tekrar bakınız. Sonra, ERZİNCAN FABRİKASI’NIN 33.712 m2 si kapalı alan olmak üzere 1.400.879 m2 alana, bölge şeflikleriyle birlikte yüzölçümünün 1.595.468 m2 olduğunu hiç unutmayın… Zira kısa bir süre sonra, ERZİNCAN başına geçirilecek FELÂKETİ bu metre kareler içerisinde yaşayacaktır! Lütfu, kendilerine saklayan lütufkâr yöneticiler, şimdiden sadece imalat yapılan tesisin satılacağını, en fazla BEŞ KAMPANYA dönemi PANCAR alınacağını, söylemiyorlar mı?  Gerisi… gerisi bir türlü gelmiyor!

      Bir atasözümüz “ Akla mağrur olma, Eflatun-i vakt olsan dahi” der. Anlayana…

      Erzincan Şeker Fabrikası, bütünlüğü bozularak sözde özelleştirilirken, Erzincan Merkez, Çayırlı, Divriği, Kelkit, Kemah, Köse, Mercan, Refahiye, Suşehri, Şebinkarahisar, Şiran ve Tercan ÇİFTÇİSİ ekonomik ve sosyal yönden büyük kayıplar yaşayacaktır. Fabrikalar yapan MAKİNE FABRİKASI bütün işlevini yitirecektir. Türkiye Ekonomisi, sosyal ve kültürel hayat bu olumsuzluktan etkilenecektir. Hayvancılığın can çekiştiği ülkemizde yeni bir yara daha açılacaktır.

      Yine bir atasözümüz “ Akıl olmayınca başta, ne kuruda biter ne yaşta”.

      Erzincan Şeker Fabrikası, 30 Eylül 1956 tarihinde Reisicumhur Celal Bayar ve Başvekil Adnan Menderes'in de hazır bulundukları törenle işletmeye açılmıştır. Tam 62 yıl önce açılan ERZİNCAN ŞEKER FABRİKASI, bizler görmesek de, 38 yıl sonra 100. YAŞINA ulaşacaktır. Hepimizin kursağında ki o lokmaların, o sosyal hayatın binlerce hatırası vardır. Çocuklarımız veya torunlarımız, BABAM, DEDEM burada, KANTARDA, şurada ŞEKER Muhasebe de çalışmış diyeceklerdir. Nice aile çocuklarının EN MUTLU gününü ŞEKER FABRİKASI salonlarında yaşadıklarını unutmayacaktır.

      Yıllar önce Sümerbank İplik Fabrikası’nın satışını unutmadıkları gibi..!

      Yine bir atasözümüzle bitirelim. “Aklı olmayana, ŞAM da bir, ŞEKER de bir”.

      Aynı menzilde yürüyenlere, hayırlı olsun ŞEKER FABRİKALARININ MENZİLİ…!

 

Kaynak:

-Türkşeker

-Deniz AKPINAR* Vedat KARADENİZ* Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi

ERZİNCAN ŞEKER FABRİKASININ KURULUŞU, GELİŞİMİ VE GELECEĞİ

-Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Yayınları 221,

Cumhuriyetin 80. Yılında Türk Şeker Sanayii

-Hakan Özyıldız, 27.02.2018 Tarihli Yazısı

 

 
 

 

 

 

                                                                                         

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön