SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMAYA SOYUNAN YENİ ZELANDA ( I )

20 Ağustos 2018


Türkiye’nin içine düşürüldüğü girdaptan nasıl çıkacağı konusunda, hep birlikte düşünmemiz, var gücümüzle çabalayarak, siyasi ve ekonomik kuşatılmışlıktan kurtulmamız gerekmektedir.

      Türkiye’nin yeni sistemle yürümesinin, kişisel kararların sürükleyeceği yerin, hiç de aydınlık olmayacağını söylemek için çok da donanımlı olmanız da gerekmiyor! Samimi ifadelerle içimizin kan ağladığı şu günlerde, dış politika da yapılanlar, yapılmayanlar dahası yapılamayanlar da insanı karamsarlığa sürüklemektedir.

      Kim ve kimlerin ne kadar umurundadır, bilmiyorum! Bazen, Ermeni Meselesini, tarihin derinliğinde yaşanmış olayları, bir tarafından araştırıp yazmanın ne manası var diye kendi kendime soruyorum! Ermenilerin İHANETİNİ, sözde Ermeni soykırımı YALANI ile çıkarılan “PATIRTI” yı, yeterince bilmeyenlere, bu yersiz ve gerçekten tamamen kopuk İFTİRAYI anlatmak, acaba boş bir çaba mı diye düşünüyorum… Memleket özlemi gidermek, yakınlarınla, sevdiklerinle, dostlarınla günü gün etmek varken…

      Ne kadar haberdarsınız, bilmiyorum. Son zamanlarda, dünyanın değişik ülkelerinin sözde Ermeni soykırımını tanıma kervanına, emperyalist güçlerin organizasyonu ile Türkiye’den tam 16.587 Km. uzakta bulunan YENİ ZELANDA da katılmaya hazırlanıyor.

      O Yeni Zelanda; Avustralya Kıtası’nı, başkenti Canberra’yı, Newcastle, Sydney ve Melbourne şehirlerini bilmeyeniz, duymayanız herhalde yoktur. Yeni Zelanda ki bu kıtadan 451 Km. uzaklıkta, Büyük Okyanus’un Tasman Denizi olarak isimlendirildiği bölgede, başkenti Wellington olan ve birçok adacıktan oluşan bir ülkedir.

      Konumuzla ilgisi: Çanakkale/Gelibolu Savaşı’nda Avustralya, Yeni Zelanda (ANZAK) askeri, müttefiklerin (itilaf devletleri) yanında Osmanlı’ya karşı savaşmıştı. Söz konusu savaşta verdikleri kayıp; 26.094 ü Avusturyalı, 7.571’i Yeni Zelandalı olmak üzere 33.665 olmuştu. Ve biz Türkler, hayatını kaybeden o askerlere saygı duymuşuz. Hayatını kaybeden Yeni Zelanda askerlerine anıtlar dikip, her yıl törenler düzenleyerek saygıyla anmaya devam eden bir millet olduğumuzu dünyaya ispat etmişiz. [1]

      Şimdi, o saygının öncesine, kısaca da olsa yaşananlara ve karşılığında, hangi saygısızlıkla karşı karşıya olduğumuza bakalım:

      Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’ya karşı savaşarak, İngiltere’nin yanında ve O’nun çıkarlarını korumak için Çanakkale’ye gelmişlerdi. Bu geliş, Yeni Zelanda’nın, İngiltere ile var olan tarihi ilişkisinin önemli boyutlarından biri idi. Kara kuvveti olarak kullanılan 13.000 Yeni Zelanda askeri cephede bulunuyordu.

       İngiltere’ye öyle bir bağlılık gösteriyorlardı ki; Yeni Zelanda’da rahip T.Q. Williams Oamaru, Baptis şapelinde yaptığı konuşmada İngiltere’ye yardım edebilmek için Yeni Zelandalıların daha fazla asker göndermesini, hatta bunun dört katına çıkmasının gerektiğini söylüyordu. Bununla da yetinmeyip, İngiltere’de her 16 kişiden birinin askere alındığını, ancak bu oranın Yeni Zelanda da 77 kişide 1 kişi olduğunu, yeni gönderilecek 2.000 asker ile bu oranın 73 kişide 1 kişiye ineceğini ifade ediyordu. Bir adım öteye geçerek, savaş için çok fazla özveri de bulunan İngiltere’nin savaş yükünün paylaşılmasını, askere katılmanın cephede savaşabilecek her Hıristiyan’ın görevi olduğunu, karanlığa ve cehenneme ait bu savaşta Hıristiyanların evlerinde oturmamaları gerektiğini, bu savaşı, Hıristiyanlar için kutsal bir savaş olarak nitelendirdiğini, hükümetin öncülüğün de tüm Yeni Zelandalıların o ana kadar yaptıklarından daha fazlasını yapmaları gerektiğini söylüyordu. [2]

        Yeni Zelandalılar 103 yıl önce geldikleri Çanakkale de, Türk askerinin gücü karşısında 25 Nisan 1915 ŞAFAK vakti teslim bayrağını çekmişlerdi. Bu teslimden, Türk askerinin vakur davranışından ders çıkaran Avusturyalılar ve Yeni Zelandalılar, Türkleri düşman değil, dost olarak görmeyi tercih ettiler. O günlerin anlamından hareketle, adeta bir bayram gibi karşılıklı milli duyguların birleştirildiği, acı anıların kardeşliğe dönüştürülmesi kabul edildi.  

       Mustafa Kemal Atatürk ise “"Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır." [3] ANZAK asker annelerine hitaben bu ifadeleri kullanarak, Türk Milleti’nin asil duygularını ortaya koyuyordu.    

      Bunun içindir ki Avustralya/Canberra da ve Albany de, Yeni Zelanda Wellington da ATATÜRK Anıtları dikildi. Dünyada örneği görülmeyen dostluk köprüleri kuruldu. Biz bu dostluğun halen devam ettiğini biliyoruz!

      Tarihin derinliğinde meseleye bakarsak; Osmanlı-Avustralya ve Yeni Zelanda ilişkileri XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanmakta, Osmanlı Devleti’nden göçlerin başlamasıyla söz konusu ilişkinin yaşandığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti, devam eden göçler sonrasında tüccar ve vatandaşlarının haklarını korumak için bu ülkenin bazı şehirlerinde konsolosluklar açmıştır. Bu ilginin neticesinde, Avustralya’daki Osmanlı vatandaşı ve tüccarlarının Balkan ile 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti’ne maddi yardım gönderdikleri, kaynaklarda kayıtlıdır.

     Dönemin getirdiği şartlarla mal, insan ve sermaye dolaşımı hareket kazanmış, savaşlar, sınır değişimleri, doğal afetler, siyasi-dini baskılar, ekonomik nedenlerle başta Avrupa ülkelerinden olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinden milyonlarca insan, Birleşik Amerika, Kanada, Avustralya, Güneydoğu Asya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Karayip Adaları ve Latin Amerika’ya göç etmiştir. Osmanlı vatandaşlarının Avustralya ve Yeni Zelanda’ya ilk göçleri Suriye, Irak, Lübnan gibi coğrafyadan başlamıştır. Göçlerin hızla artmaya başlamasıyla önlem olarak, ilk önce 1893 yılında şahıs vergisi konulmuş, yeterince sonuç alınmayınca, 1899 yılında en çok göç aldığı Suriyelilerin göçünü yasaklamıştır. Kuşkusuz, bu göçmenlerin içerisinde Osmanlı vatandaşı az sayıda Ermenilerde bulunmaktadır.

      Birçok talepten sonra, 10 Aralık 1887 tarihli fermanla (BOA, HR. SFR.3, Dos. 332, no, 79) Melbourne fahri konsolosluğuna Charles Ryan atanmıştır. 14 Şubat 1890 ve 24 Mayıs 1899 da Selim isimli bir şahsın, 1893 yılında Nakone Khouri, Joseph Manuk, James Nachul Coory’un konsolos olma talepleri ret edilmiş, 30 Eylül 1896 tarihinde Sydney fahri şehbenderliğine Halil Nasûr atanmıştır. Yine 24 Temmuz 1886 da müracaatta bulunan Mr. Setton, Robert Leon’un talepleri de kabul edilmemiştir.

      Sonuç olarak, 17 Mayıs 1893 tarihinde Avustralya Kıtası’nda yaklaşık 2121 Osmanlı vatandaşının yaşadığı bilinmektedir.[4]

      Gelelim aylardır devam eden teşebbüslere ve kullanılmakta olan MAŞALARA;

 

 (DEVAM EDECEK)…

1 Uz. Nilgün İnce, Anzak Gözüyle Türk Askeri ve Atatürk

2 Mahir KÜÇÜKVATAN, Tarih ve Günce Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi Journal of Atatürk and the History of Turkish Republic I/1, (2017 Yaz), ss. 125-152  

3 Uluğ İğdemir, Atatürk ve Anzaklar, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1985, s.6

4 Mehmet TEMEL, SUTAD, Güz 2016; (40): 29-42 E-ISSN: 2458-9071

 

 

 

 

 

 

 

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön