SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMAYA SOYUNAN YENİ ZELANDA (IV)

31 Ekim 2018


 

      20 Ağustos 2018 de başladığım “Sözde Ermeni Soykırımını Tanımaya Soyunan Yeni Zelanda”  yazılarımın ilkinde, “Türkiye’nin içine düşürüldüğü girdaptan nasıl çıkacağı konusunda, hep birlikte düşünmemiz, var gücümüzle çabalayarak, siyasi ve ekonomik kuşatılmışlıktan kurtulmamız gerekmektedir.     

       Türkiye’nin yeni sistemle yürümesinin, kişisel kararların sürükleyeceği yerin, hiç de aydınlık olmayacağını söylemek için çok da donanımlı olmanız da gerekmiyor! Samimi ifadelerle içimizin kan ağladığı şu günlerde, dış politika da yapılanlar, yapılmayanlar dahası yapılamayanlar da insanı karamsarlığa sürüklemektedir.” Demiştim…

      1900 lü yıllara gelindiğinde İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Brezilya, Portekiz, Yunanistan ve Amerika Birleşik Devletleri gibi güçlerin, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için hangi yollara başvurduklarını bilmeyen yoktur.  İngiltere’nin kullanımında olan Yeni Zelandalılar gibi maalesef içimizde de anlamayan veya anlamak istemeyen çoktur.

     Öncelikle anlamak istemeyenlere “SÖZDE” Ermeni Soykırımı yaftasının ne olduğunu tekrar anlatalım.

     Bildiğiniz gibi (!) Ermeni Tehcir Kararı ile tehcirin uygulanması farklı tarihlerdir. Osmanlı İmparatorluğu Dâhiliye Nezareti 24 NİSAN 1915’te bir genelgeyle, devlete karşı her türlü melanete katılan, kalkışan Ermeni komitelerinin kapatılmasını, belgelerine el konulması ve elebaşlarının tutuklanmasını istemiştir. Bu genelge doğrultusunda İstanbul’da 235 kişi tutuklanmıştır. Ermeniler, akılarınca ve aldıkları akılla bu günü “SÖZDE” soykırımı günü olarak kabul etmişlerdir. “SÖZDE” Ermeni Soykırımı bunun neresindedir?

      Tehcir Kanunu ise 27 Mayıs 1915 tarihinde yayınlanmıştır. İsyan hareketine karışan Ermenilerin savaş alanı (I. Dünya Savaşı) bölgelerinden alınıp, daha güvenli yerlere göçe tâbi tutulmaları, Türk ve Ermeni halkının can güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu karar kapsamında gerçekleştirilen SEVK ve İSKÂN uygulamaları 25 Kasım 1915’te geçici olarak durdurulmuş, 21 Şubat 1916’da ise genel bir emir ile TEHCİRİN tamamen sona erdiği 15 Mart 1916 tarihinde, ikinci bir emirle de vilâyetlere bundan sonra hiçbir sebep ve vesileyle sevkıyat YAPILMAMASI bildirilmiştir. Sevk halinde olan Ermenilerin ise o anda bulundukları vilâyet dâhilin de yerleştirilmeleri talimatı verilmiştir.

      Bu arada Ermeni nüfusun sevke tabi tutulması nedeniyle, İstanbul Ermeni Patrikhanesi 10 Ağustos 1916 tarihinde lağvedilmiş, SİS ve AKDAMAR Katogikoslukları da birleştirilerek Kudüs’e nakledilmiştir. Yeni patrikhanenin başına ise SİS Katogikosu Sahak Efendi getirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu, TEHCİRE tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönmeleri hususunda 31 Aralık 1918 ve 4 Ocak 1919 tarihli kararnameleri yayınlanmıştır. Tehcir esnasında kafilelere yapılan mahalli eşkıya saldırılarını, tabiat şartları ve hastalıktan ölümleri kuşkusuz çekilen acıları YOK saymayarak, sözler misiniz “SÖZDE” Ermeni Soykırımı bunun neresindedir?

     Çanakkale 1915’den 1918 Kafkasya’ya gidilirken, Yeni Zelanda’nın güdümlü ve yönlendirilmekten kurtulamadığı körlüğe bakalım…

      ANZACLARIN, Anadolu’ya gelişleri ve 1915 savaşlarını, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Bilimsel Sekreteri Dr. Alexandre Toumarkine nasıl değerlendiriyor: (Kısaltarak)

      “Çanakkale Savaşları, özellikle savaş sonrası dönemin ışığında değerlendirilmeli. Osmanlı birliklerindeki komutan ve askerlerin kazandıkları itibar ve güveni anlamazsak, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Anadolu direnişini kavrayamayız.”  “Yeni bir cephe açma fikri, Çanakkale Boğazı’na saldırma önerisi eşliğinde bu defa İngiltere’de yeniden ortaya çıktı. Fikir babası, planını 25 Kasım 1914’te Savaş Konseyi’ne tanıtan Birinci Deniz Lordu Churchill idi. Gerçekçi olmadığı düşünülerek Churchill’in projesi ilk etapta reddedildi. Churchill, Doğu’da ama Selanik’te bir cephe açılmasından yana olan İngiliz Maliye Nazır Lloyd George’u ikna etti. İngiliz ordusundaki güçlü muhalefete rağmen, proje 13 Ocak 1915’te kabul edildi. Hedef İstanbul’du. O dönemde, Churchill Osmanlı başkentinin işgalini ve özellikle de Alman muhripleri Goeben ve Breslau’nun ortadan kaldırılmasını düşünüyordu.”

      “İngiltere ve Fransa’nın Rus ordularıyla temasa geçmek ya da onlara malzeme yardımında bulunmak gibi bir niyeti yoktu, zaten bu yardımı yapabilecek güçte de değillerdi. Londra’da da, Rusya’nın göz diktiği İstanbul’u almanın, ittifakı güçlendirmek yerine iyice zayıflatacağı hesaba katılmamıştı. İngiltere ve Fransa donanmaları arasında kumanda bölgelerinin dağılımında, Akdeniz Fransa’ya verildiğinden, İngilizler, Joffre’un çekincelerine rağmen, Fransa’yı en azından teşebbüslerine ortak etmek zorundaydılar. İngiltere’de Kraliyet Donanması’nın gücü sayesinde kolayca başarıya ulaşılacağı düşünülüyordu. 21 Ocak’ta, Amiral Guepratte tarafından yönetilen bir Fransız filosu, bir İngiliz filosuyla birlikte Boğazlara gönderildi. Bu filo, 72 geminin (hafif kruvazörler, mayın tarama gemileri, torpido avcıları denizaltılar vs.) eşlik ettiği 18 savaş gemisinden oluşuyordu. Filoda 814 top ve 22 bin denizci bulunuyordu.”

      “Süveyş’te bir Osmanlı baskısı artık gündemde olmadığından, gönüllü İngiliz birliklerinin, denizcilerin ve Mısır’da konaklayan askerlerin Çanakkale’ye sevk edilmeleri tasarlandı. Bu askerlerin 9 Mart’ta Yunanistan’da bir araya getirilmeleri öngörüldü. Ancak İngilizlerin ümit ettiği Yunan ve Rus katılımı olmadı. İngilizler sadece  AVUSTRALYALILARDAN ve YENİ ZELANDALILARDAN oluşan iki tümenle İngiliz deniz piyadelerinden oluşan bir tümen ayarlayabildi.” “Ama bu hiç yeterli değildi; dolayısıyla Fransa’dan asker istendi. Bunun üzerine Fransız askeri ve siyasi yetkililer arasında bir tartışma başladı. Fakat sonuçta, Fransız birliklerinin İngiliz komutasına bağlı olması kabul edildi. Saldırının tarihi 18 Mart 1915 olarak belirlenmişti. Manevrayı yöneten Carden’in yerine Amiral de Robeck geçti.”

     “ Bu sefer, karşılıklı bombalamalar ortalığı kasıp kavurdu. Başlarında Suffren olmak üzere, Fransız gemilerine Hayes Salder’in filosuna yol vermeleri için geri çekilme emri verildiğinde, iki filonun da büyük bir bölümü Osmanlı mayınlarıyla yok edilmişti.” “Sonuçta, Amiral de Robeck deniz harekâtını durdurmak zorunda kaldı. Londra’da Savaş Konseyi sırasında ifade edilen ağır eleştirilere karşı durmak zorunda olan Churchill bu başarısızlıktan alınacak dersleri kendi üslubuyla sıralıyordu: *Deniz saldırısını bir kara harekâtıyla birlikte yürütmek, yani Osmanlı savunmalarını yok etmek için, birliklerin karaya çıkarma yapması gerekliydi* 25 Nisan’da şafak sökmeden, çıkarma Gelibolu Yarımadası’nın altı ayrı noktasında ve Anadolu kıyısında Kumkale’de başladı.”

      “Batı kıyısında, Kaba Tepe civarında, 12 bin ANZAK, tepeye çıkmak ve Eceabat’a ulaşmak zorundaydılar. İngiliz deniz piyadeleri, Fransız Tugayı ve 29. İngiliz Birliği’nin, yarımadanın ucunda bulunan beş noktadan çıkarma yapıp, Kitre Köyü’nü alarak, en güçlü topların bulunduğu Alçı Tepe’ye varması ve sonra da Boğaz’ı açabilmek için orta kaleleri yok etmek amacıyla, Kilitbahir yaylasına ulaşması gerekiyordu. Fakat filonun bombardımanlarına rağmen, çıkarmanın bilânçosu ağır olacaktı. Çünkü bu bombalar Osmanlı savunma hatlarını kırmayı başaramadılar. MUSTAFA KEMAL komutasındaki 57. Alay bu savunmada şahlandı.”

         “Güney’de Yarımada’nın burnunda manzara daha iyi değildi; sadece bir kilometre ilerlenebildi ve çok ağır kayıplar verildi. Çanakkale Savaşı, Batı Cephesi’nin kaderini paylaşıyordu. Siperlerin savunulması için verilen mücadele kısa bir sürede bir hat savaşına dönüştü.

      Fransızlar ve İngilizler için saldırmaktan başka çözüm yoktu. Osmanlı saldırılarına gelince, bunlar daha iyi bir mevzi ele geçirmek için bir taktik hareketiydi. Üstelik Harbiye Nazırı ENVER PAŞA da ordunun moralini yükseltmeyi ve itibar sağlamayı hedefliyordu.

      Temmuz sonuna kadar devam eden öldürücü çarpışmalar dengeyi değiştirmedi. Güneye sıkışmış ve ANZAKLAR ile birleşememiş olan İngilizler, Arıburnu’nun kuzeyinde yeni bir cephe açmak istediler. Osmanlı savunması İngiliz ilerleyişini Anafartalar’da durduran MUSTAFA KEMAL’İN komutanlığına verilmişti. Çanakkale Savaşları, burada bir dönüm noktasına ulaştı.”

     “Hamilton, Savaş Konseyi’nden ciddi takviye birlikleri istedi; ancak Batı Cephesi’nden asker çekmemek için bu istek reddedildi. Çanakkale’yi teftiş eden Kitchener, Arıburnu’nun ve Anafartalar’ın derhal boşaltılmasını tembihledi. Boşaltma hareketi sadece bir yenilgi itirafı değildi.”    “1915 Eylül’ünde Bulgaristan, İttifak Devletleri yanında savaşa girdi, artık Almanya için asker, cephane ve top yollamak daha kolaydı. 19 Aralık 1915’i  20 Aralık’a bağlayan gecede, Suvla-Arıburnu mevkiindeki birlikler, ilk tahliyeyi gerçekleştirdi. Geriye Yarımada’dakileri tahliye etmek kalıyordu ve orada da 8 Ocak 1916’yı 9 Ocak’a bağlayan gece Osmanlı tarafının gözetlemesine rağmen, birlikler dikkat çekmeden gemiye binmeyi başardı.

      Korkunç insan kaybı dışında, Çanakkale Savaşları’ndan çıkarılacak ilk sonuç, İngiliz İmparatorluğu’nu, Osmanlı’ya karşı savaş bitene dek deniz bombalamalarıyla kara çıkarmasını ve çarpışmalarını birlikte sürdürmeyi öngören yeni bir harekâttan caydırmasıydı.

      İkinci sonuç, İngiliz ve Fransızların Batı dışındaki bölgeler üzerine yapılan savaş stratejilerinden vazgeçerek, sonuçta savaşın sadece Batı Cephesi’nde yalnız Almanya’ya karşı kazanılabileceğine ikna olmalarıydı. Çanakkale’de çarpışmış Fransız birliklerinin Selanik cephesine tahsis edilmesi bu gerçeği değiştirmedi. Fransızlar Osmanlıların savunma kabiliyetlerini ve V. Ordu’nun gücünü hafife aldıklarını kabul ettiler ve çatışmanın sonuna kadar bu yiğit düşmana saygı gösterdiler.

      Osmanlı tarafında gerçek birer savaş deneyi olan muharebeler –başta MUSTAFA KEMAL olmak üzere- çoğunlukla 1880 ve sonrasındaki 10 yıl içinde doğan genç komutanlar kuşağına, bazen Alman kurmayının engellemelerine karşı, büyük askeri nitelikler sergileme imkânı verdi.

      Ancak Çanakkale Savaşları, özellikle savaş sonrası dönemin ışığında değerlendirilmeli. Bu muharebelere katılan birliklerdeki komutan ve askerlerin kazandıkları itibar ve güveni anlamazsak, Kurtuluş Savaşı sırasındaki Anadolu direnişini kavrayamayız.

      Fransız Devrimi sonrasındaki Valmy Muharebesi’nde (1792) görüldüğü gibi vatanseverlik, savunma savaşlarında doğar.  Valmy Muharebesi bir savaş sırasında vatanseverliğin doğuşuna ilk örnektir. Osmanlı vatanseverliğinin sözcüsü NAMIK KEMAL, Kırım Savaşı sırasında SİLİSTRE’NİN cesur müdafaasını överken bunu fark etmişti. İkinci destan, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında OSMAN PAŞA tarafından yapılan PLEVNE Müdafaası ise üçüncüsü de hiç kuşkusuz ÇANAKKALE’DİR.”

      “Bu savaş, İngiliz İmparatorluğu’na bağlılıklarıyla topraklarından bu kadar uzakta çarpışmaya gelip cesaret ve fedakârlık gösteren ANZAKLAR üzerinde de şok etkisi yarattı ve iki ulusun, AVUSTRALYA ve YENİ ZELANDA’NIN uyanışıyla sonuçlandı.

      Fransa için sömürge birliklerinin savaşa olan katkısı, metropole olan güçlü ve samimi bağlılığın bir göstergesi oldu. Fransa’nın dört bir yanından gelen askerler için de bu muharebeler, genel olarak tüm I. Dünya Savaşı için söyleyebileceğimiz gibi milli bir kaynaşma oldu.

      Çanakkale Savaşları’na ilişkin tüm anılar, askerlerin ölümü küçümsercesine nasıl hırsla ve inatla mücadele ettiklerinin altını çizer. Ama bu anılar, çarpışan askerlerin insani boyutlarını nasıl korumayı başardıklarına da tanıklık eder.”

ANZACLARIN, Anadolu’ya gelişleri ve 1915 savaşlarını, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü Bilimsel Sekreteri Dr. Alexandre Toumarkine böylece değerlendirirken, Kafkasya’da “SÖZDE” Ermeni Soykırımı iddiasının 1918 yılı ile hiç de ilgisi yokken, YENİ ZELANDA yetkilileri bilgiden yoksun, emperyalist güçlerce kullanılmaya teşne olmaları BİLİNÇSİZCE YALAN söylemeleri, onların söz konusu uyanıştan nasiplenmemiş olduğunu göstermektedir.

     İngiltere’nin neden Rusya ve Fransa ile müttefik olduğunu, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın bu  bağlılığının sebepleriyle SÖZ KONUSU YALANLARIN açığa çıkarılması üzerinde durulması gerekmektedir. Yeni Zelandalıların  ileri sürdükleri uluslararası ilişki ve ticaret bahanesi gerçekçi değildir. Genişleyen cepheler ve Osmanlı-Alman müttefikliği karşısında, İngiltere’nin dominyonlarından açıkça askeri güç talep edilmesine uyulmasıdır. Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da bu talebi içtenlikle desteklemesidir.

      O günlerde, Savaş ihtiyacı için ABD’den bir milyon Sterlin tutarında malzeme alan İngiltere’ye, Yeni Zelanda’da savaş malzemelerini deniz yoluyla cepheye göndermekteydi. İngiltere ve Rusya da yapılan savaşla ilgili yayınların birebir kopyası ise Avustralya ve Yeni Zelanda da yayınlanıyordu. İngiltere’nin güdümünde ve yönlendirmesiyle sahip olduğu bilginin kaynağı bundan ibarettir. Öz de Yeni Zelanda’nın “SÖZDE” Ermeni Soykırımı hakkında konuşabileceği tek kelime, tek söz, tek cümle etme bilgisi ve ilgisi yoktur.

      Türk Milleti’nin nefsi müdafaası olan Çanakkale Savaşı’nda, İngiltere, Fransa, Rusya sömürge güçlerine, Türkler hakkında yoğun biçimde olumsuz propaganda yapılmaktan da geri durulmuyordu. Hatta sadece Almanya’ya karşı savaşılacağı, HALİFE’NİN korunacağı gibi yalanlarla, Arap, Fellah, Kıpti, Hindistan, Afrika ve Senegalli Müslüman askerler aldatılıyordu. İngiliz, İskoç, İrlanda, Fransız ve ANZAC askerlerine ise Türklerin, Batı uygarlığına karşı DOĞULU BARBARLAR olduğu söyleniyordu.

      Çanakkale de İtilaf kuvvetlerinin teslim bayrağını çekmesiyle, devam eden küçük çaplı çarpışmaların Ocak 1916 da sonlanmasıyla, İngilizler tarafından kullanılan ANZACLARIN sağ kalanları, başka cephelerde kullanılmak üzere BELÇİKA ve FRANSA’YA gönderilmişlerdi.

      Irak, İran ve Kafkasya petrolleri ve Osmanlı toprakları üzerindeki emelleri doğrultusunda 1918 de İngiliz birlikleri içerisinde görevlendirilen az sayıda ki Yeni Zelandalı asker bulunmaktaydı.   Yeni Zelanda “SÖZDE” Ermeni Soykırımı iddiasına bilmeden, kendi güvenliğini temin etmek amacıyla, ABD ve İngiltere’nin yönlendirilmesiyle katılmak istemektedir. Hâlbuki “SÖZDE” Ermeni Soykırımı iddiasında bulunanlar, bilinen gerçeklerin arkasına saklanarak, önce kendilerini, sonra dünyayı aldatmaktadırlar.

      Öncesini başka bir yazı konusu yapmak üzere, 1907 yılında İran da Muhammed Ali Şah’ın tahta çıkışını, aynı yıl yapılan İngiliz-Rus anlaşmasının, İran da yaşanan karışıklığı, Farslara akıl hocalığı yapmağa kalkışan ve Hindistan yolunun güvenliği için her yola başvuran İngilizleri, Arapları kışkırtan Almanları, 1918’e giderken Yeni Zelandalıların figüranlığını unutmamak lâzım.

      Emperyalist güçler ve Ermeniler İran Kafkasya bölgesinde günün şartları içerisinde Müslüman unsurların ve Gürcülerin bırakın devletleşmesini, özerkleşmesi durumunda Ermenilerin dünya haritasından tamamen silineceğini açıkça görüyorlardı. Bu gerçek, özellikle Ermenilerin, bugünde olduğu gibi, daima kullanılmalarının ilk nedenlerinden biri oldu  “SÖZDE” ERMENİ SOYKIRIMI YALANINI anlamak için;

      Acara, Acemistan, Acilat, Adana, Afganistan, Afrika, Ağdiz, Ağtaş, Akabe, Akçakale, Aland Adası, Almanya, Amanos, Antalya, Arabistan, Ardahan, Areş, Astrahan, Aşkabad, Avusturya, Azerbaycan, Aziziye, Bağdat, Bakü, Barselona, Batum, Belçika, Berlin, Bern, Beserabya, Beyrut, Bicar, Bingazi, Bitlis, Bremen, Buhara, Bulgaristan, Büyükada, Cağ Cağ Deresi, Cava, Cebel, Cenzur, Cerablus, Cezayir, Cezire, Cidabiye, Cizak, Çamlıca, Çanakkale, Çin, Çine, Dağıstan, Dalahu, Danimarka, Darfur, Decail, Dehibâ, Derbend, Derbeziye, Derne, Devletâbad, Deyrizor, Diyale, Diyarbakır, Duma, Edremid, Elazığ, Enzeli, Erdebil, Erivan, Erzincan, Erzurum, Eskişehir, Esterabad, Estonya, Fas, Fenerbahçe, Fergana, Fethiye, Filistin, Finlandiya, Fizan, Fransa, Gabis, Gadamis, Galata, Galiçya, Garyan, Gazze, Gence, Gersan, Geylan, Gökçay, Grozni, Gürcistan, Habur, Halep, Hamburg, Hammam, Hanikin, Haparanda, Harkov, Harran, Hasbece, Helgoland Adası, Helsinki, Hemedan, Herat, Hicaz, Hindistan, Hive, Hokand, Hollanda, Horasan, Hoy, Hums, Irak, İsfahan, İngiltere, İran, İrlanda, İsfakis, İslahiye, İspanya, İstanbul, İstokholm, İsveç, İsviçre, İtalya, İzmit, Kabil, Kadıköy,  Kafkas Dağları, Kafkasya, Batı Kafkasya, Doğu Kafkasya, Güney Kafkasya, Kuzey Kafkasya, Kağıthane, Kalamış, Kalküta, Karabağ, Karadağ, Karahisar-ı  sahib, Karapınar, Karatepe, Karpatlar, Kars, Kasr-ı Ahmed, Kasr-ı şirin, Kazan, Kâzmiye, Kazvin, Kengâvar, Kerbela, Kerek, Kerkük, Kırım, Kırkkarış, Kiev, Kifri, Kirmanşah, Kiyef, Konya, Kopenhag, Kuba, Kum, Kurlandiya, Kursk, Küfre, Kütayis, Lahey, Las Palmas, Lehistan, Leipzig, Litvanya, Londra, Lozan, Ma’ mûre, Macaristan, Maçabeli, Madrid, Marakeş, Mahaçkale, Makedonya, Malta, Mancil, Maniç, Mardin, Marmaris, Mazander, Medine, Mekke, Melfe, Mencel, Mendeli, Menemen, Merivan, Merzuk, Meskene, Meslata, Meşhed, Mısır, Mısrata, Moskova, Muğla, Musul, Muş, Nahçıvan, Nalut, Necef, Necid, Norveç, Novorosiski, Pencvin,  Nuhat, Nusaybin, Odesa, Oğnut, Oraman, Orenburg, Paris, Paytak, Pencvin, Petrograd, Pirene, Pola, Port Sait, Portekiz, Pozantı, Rabat, Rakka, Rayak, Resulayn, Revan, Rodos, Roma, Rumiye, Rusya, Sakez, Salahiye, Samarra, Sarıkamış Sart, Savuçbulak, Selanik, Sellum, Serpol, Sıyad, Sibirya, Sicilya, Sidiblâl, Simperçinski, Sine, Sirt, Sivas, Sivastopol, Sive, Sofya,  Sohum, St. Petersburg, Stocholm, Sudan, Sultanabad, Sumatra, Suriye, Surman, Suruc, Sus, Süleymaniye, Şam, Şamahı, Şamiye, Şehrizor, Şekran, Şerfelkund, Şiraz, Şirvan, Tacura, Taganrog, Tahran, Tarhune, Taşkent, Tavrida, Tebriz, Telbyad, Tengistan, Terek, Tiflis, Tilbo, Tobruk, Tornio, Trablusgarb, Trabzon, Tunus, Türkistan, Türkmençay, Ufa, Ukrayna, Urmiye, Ustica Adası, Üsküdar, Vahat, Van, Vardar, Varşova, Viranşehir, Viyana, Yafa, Yedisu, Yemen, Yunanistan, Zanzur, Zaviye, Zelitan, Zengibar, Zilleteyn, Zuvara ve Zürih, vd. de emperyal güçlerin Ermenileri kullanmak için hangi yollara başvurdukları bilindiği halde tekrar gün gün irdelenmelidir.

      Bölgede, Acaralılar, Azerbaycanlılar, Başkurdlar, Dağıstanlılar, Çeçenler, Çerkezler, Lezgiler (Avarlar), İnguşlar, İranlılar, Kabardinler, Kalmuklar, Karadağlılar, Kırgızlar, Karakalpaklar, Malakanlar, Menşevikler, Nogaylar, Kazan, Kırım ve Sibirya Tatarları, Türkistanlılar, Azerbaycan, Kafkas, Osmanlı, Özbek, Şimal ve Türkistan Türkleri, Acara, Afrika, Ahıska, Çin, Hind, İran, Kafkas, Kazan, Kırım, Kuzey Afrika, Orta Afrika, Rusya, Step, Türkistan, Viladikafkas Müslümanları, 3,5-4 milyon nüfuslarına rağmen EMPERYALİSTLERİN ilgi alanlarına nedense girmiyordu…!

      Ancak ERMENİLER, kullanıldıkları her alanda, her noktada yer alıyordu. “Hukuki sonuçları yanında, kültürel olarak da bir milletin hem mazisini hem de geleceğini bağlayan soykırımların ağır suçluluğunu taşıyan, KÜRESEL OYUN KURUCULAR özgün suçlarını yayıp paylaşacak tarihi ortaklar arıyorlar”. Sizce manidar değil mi?

      Osmanlı karış karış topraklarını kaybederken; “Osmanlı’nın sadık tebaa diye bağrına bastığı Ermeni vatandaşlar Ruslarla bir olup Türk’ü Osmanlıyı arkadan vuruyor. İşte Osmanlı, o zaman sen vatanın o yöresinde muzırlık ediyorsun, seni vatanın başka bir yöresine göç ettiriyorum.” “Tehcir bu demek ve açın Osmanlı Arşivlerini, her kafileye doktor, her hamile kadına süt verilsin, döndükleri zaman borçları ertelenmiş olsun” dendiği görülecektir. “Eğer Osmanlı bir soykırım yapmaya niyetlenseydi, ne sütüyle, ne doktoruyla, ne de borcuyla ilgilenmezdi.” “Ruslara diyorlar ki ‘Türklere takviye gelmedi çekilmeyin’ Bu bile başlı başına bir ihanet… Van faciası Van yıkılmış, yüzlerce binlerce insanımız hunharca, gerçekten hunharca öldürülmüş. Sadece Van değil, Erzurum, Erzincan her yerde maalesef o acıları okumak mümkün. Esas yok edilmeye çalışılanlar öz yurtlarında Türkler… Ermenilerin ilk Başbakanı Kaçaznuni diyor ki; Biz İHANET ettik.  Osmanlı TEHCİRDE haklıydı.”

      Tarihi inkâr eden aklıevvellerin bunları yok sayarak BİLMEDİKLERİNİ, bilmiş gibi yaparak nasıl kullanıldıklarının örneğini mi istiyorsunuz?

      “Avustralya ve Yeni Zelanda ulusal uyanışının başlangıcı kendi tarihçileri tarafından Çanakkale Savaşı olarak gösterilir. Avustralya ve Yeni Zelanda ulusalcılığının resmi tarih yazımı Çanakkale ile başlar. Anzaklar olarak bilinen, Britanya Ordusu içindeki Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar ilk defa Çanakkale’de ‘We are not English anymore’ (Artık İngiliz değiliz) demişlerdir.”

      Günümüzde ise konumuzun Yeni Zelanda da ki hareketlenmesi, daha önce konuya katılan kişilerle kalmıyor, Senatör Eric Abetz, Avustralya’nın “SÖZDE” Ermeni Soykırımı’nı tanımamasını şiddetle eleştiriyor. Hızını alamamış ve aklını belli mahfillere teslim etmiş olacak ki “Muhtemelen Gelibolu Savaşı’na ilişkin yetkililerin hassasiyetleri, 1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilerin ortadan kaldırıldığı gösteren, kasıtlı düzenlenmiş, resmi bir politikanın kınanmasına sessiz kalınmasını gerektirmiş olabilir” diyor. O’na, Avustralya Ermeni Ulusal Konseyi (ANCA-AU) İcra Direktörü Haig Kayserian, parlamento görüşmelerini takiben bir delegasyonla birlikte teşekkür ediyor.

      Ve birkaç YALANI ortaya çıkarmakla çok bilinenlerle, tarihi susturmaya, tarihi tahrif etmeye kalkışanlara cevabı  tarihle vermeye devam edelim..

      Biz sormazsak, tarih mutlaka soracaktır.  O Yeni Zelandalılar, Urmiye’de gördüklerini iddia ettikleri Ermenileri anlatırken, 26 Ağustos-14 Eylül 1918 Bakü Muharebesi’nde; Bakü Sovyeti, İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Bakü Birliği, Beyaz Ordu’nun, Ermeni Devrimci Kuvvetleri’nin Osmanlı karşısında mağlubiyetlerini, Osmanlının verdiği kayıpları neden hiç görememişler? İşbirlikçisi oldukları İngilizlerle MEGİDDO Muharebesinde (Nablus) tamamen yok olan SEKİZİNCİ OSMANLI ORDUSU’NDAN, neden bahsetmezler?

      Yeni Zelandalılar, Selçuklular döneminden itibaren 850 yıl birlikte yaşadıkları toprakları terk eden,  göç eden, Rusya’nın yanında yer alan, O topraklarda, açlıktan, tifodan, tifüsden, soğuktan ölen, 230.000 Ermeni’ye neden hiç üzülmezler?

       Tarih, Ermeni Diasporasının iddia ettiği “SÖZDE” Soykırımın olmadığını, Diasporanın o günlerde de Ermenileri nasıl haraca bağladığını, PARA için yaptığı soysuzlukları yazmaktadır. Aktamar Kilisesi papazı bile öldürülmüş, kulaklarından kapıya çivilenmiştir. New York Protestan Kardinali, Noel ayini esnasında, cemaatin gözleri önünde öldürülmüştür. (1934) Ermeniler de nasıl haraca bağlandıklarını, para vermeyenlerin nasıl korkutulduğunu, nasıl öldürüldüklerini bilmektedirler. Ermeni Diasporasının PARADAN başka taptığı hiçbir şey yoktur.  Yeni Zelandalı birtakım siyasetçi ve tarihçinin işte bu zihniyetin arkasından gittiği dikkatten kaçırılmamalıdır.

 

      Sözün özü, başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, devletin bütün yetkili kurumları ve akademi dünyası bütünlük içerisinde, bu tür YALANLARI en azından gerektiği şekliyle ele almış olsalardı, “SÖZDE” Ermeni Soykırımını tanıyan ülkeler, tanıma kararlarını almamış, alamamış olurlardı.

        Demokrasiden dem vurarak, tarihi çarpıtarak, siyasete alet etmek ne büyük soysuzluk..  Kullanılmak nasıl bir duygu?

   

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

-Açık Kaynaklar

-Osman Gazi Özgüdenli, İslâm Ansiklopedisi, 2012, clt,42, syf,179-180

-PanARMENIAN.Net

-Timothy C. Winegard, Colorado Mesa Üniversitesi,Editörler,

 Alexandre ToumarkineErol Ülker

-Mahir KÜÇÜKVATAN, Tarih ve Günce Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi Journal of Atatürk and the History of Turkish Republic I/1, (2017 Yaz), s. 125-152

-Ahmet Tetik, Teşkilat-ı Mahsusa (Umûr-ı Şarkıyye Dairesi) Tarihi Clt.II 

-Şükrü Server Aya, Teori Dergisi,  Nisan 2008, Sayı 219, Sayfa 57

 

-  Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler

- Prof. Dr. Orhan Elmacı, Özgün Suçlarını Yayıp Paylaşacak Tarihlerine Ortak Arayanlar (1)

-http://www.cografya.gen.tr/siyasi/devletler/yeni-zellanda.htm

-Çanakkale Savaşları, https://tr.ambafrance.org

-https://encyclopedia.1914-1918-online.net/article/dunsterforce

-Feym Gurubu Mesajları

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön