YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

29 Haziran 2016


      22 Haziran 2016 günü vefat eden Yaşar Nuri Öztürk için çok şey söylendi, çok şey yazıldı. O’ bugünde “eskiden merkezde cami”nin olduğunu savunmuş ve inanmıştı. Kur’an-ı Kerim-i anlatmaktan başka, “Osmanlı’dan sonra, Türkiye’de zulüm tarih oldu” diyen köhne bir zihniyete, bunun yanlış olduğunun mücadelesini verdi. Riyaya bulaşmış o zihniyete CUMHURİYET’İN nimetlerinden yararlanarak, nasıl CUMHURİYET düşmanlığı yapıldığını anlatmaya çalıştı.

      Günümüzde, medyada her şeyin tartışıldığı ortamda, İLAHİYATCILAR O’nu dürüstçe tartışsınlar! Bakalım ne çıkacak! Fazla söze gerek yok. O’nun yazılarından bazı bölümleri ve de kısa bir makalesini bilgilerinize sunuyorum. Takdir sizin…

“Avrasya idealine yara açacak bir numaralı olumsuzluk, dinin istismar ve yozlaştırılmasıdır. Tarihin her döneminde her büyük idealin en büyük problemi, yozlaştırılan dinin, din aktörlerince istismar edilmesidir.”

“Dinin bir yıkım ve bölücülük aracı olmasını önlemenin ilk şartı, tarihten ders almaktır. Tarih, bir anlamda, din kavgalarının döktüğü kanların ve akıttığı gözyaşlarının serüvenidir. “

‘‘Gerçekte tüm yeryüzü mâbet, tüm meşru fiiller ibadettir. Taş-toprak duvarlar arasına sığdırılan bir Tanrı’nın insanoğluna hiçbir şey vermediği artık anlaşılmış olmalıdır.“
 
‘‘Artık öğrenmiş olmalıyız ki Tanrı, sadece bu yerküreyi değil, tüm evreni bir büyük mâbet yapmıştır. Bu büyük mâbedin bir küçük modeli de insanın yüreğidir.“

‘‘Avrasya ideali, bir sosyal demokrasi modelinin büyük bir dünya gücüne dönüşmesi olmalıdır. Bu modelin mâruz kalabileceği en büyük tehlike olan din istismarı ve hegemonyasının hukuksal panzehiri laiklik, felsefî-metafizik panzehiri deizmdir.“
 
‘‘Laiklik, Batı destekli Ortadoğu despotizmlerinin tanıttıkları gibi, din karşıtlığı değildir. Deizm de, dincilik zihniyetinin tanıttığı gibi ateizm değildir. Laiklik de deizm de Allah‘a imanını korumak isteyen ama dinci tasallutun kahrı altına girmek istemeyen kitlelerin , kurtuluş reçeteleridir.“

‘‘Laiklik, kitlelerin kendi kaderlerine kendilerinin egemen olması için, Tanrı’nın vekilleri gibi faaliyet gösteren din baron ve cellatlarını devre dışına çıkarmanın yolu-yöntemi ve normativ güvencesidir. Laiklik korunmadan demokrasiyi ve akılcılığı korumanın mümkün olacağına inanmak akıldan uzaklaşmakla eşanlamlıdır. Saltanat dincileri, Batı’nın, özellikle AB’nin kucağına uzandığımızda kendileri için bir bir numaralı sıkıntı kaynağı olan Atatürk aydınlığının karartılacağını ve meydanın kendilerine kalacağını düşündükleri için Batı’ya teslimiyeti bir tür cennet ideali gibi görmekteler. Atatürk’e ve onun akılcılı-ğına duydukları derin ve dinmez kin, dünya ölçeğinde olup bitenleri de Türkiye gerçeğini görmelerine engel oluyor.“

“En hararetli din nutukları dincilerdir. Ama dinin temel amacı olan ahlaktan en az nasibi olan da onlardır. İslam Peygamberinin elbisesini, sakalını din yaptık ama ahlakını din yapamadık.”

Kur’an’dan en çok rahatsız olanlar kimler?
“Kur’an’ı iman ve vicdanınızın kıblesi yapmışsanız bu sorunun cevabı şu olacaktır: Kur’an’dan en çok rahatsız olanlar saltanat dincileridir, yani maskeli müşrikler. Özellikle Mâûn suresinden ve şirki tanıtan ayetlerden rahatsızdırlar.  “En hararetli din nutukları dincilerdir. Ama dinin temel amacı olan ahlaktan en az nasibi olan da onlardır. İslam Peygamberinin elbisesini, sakalını din yaptık ama ahlakını din yapamadık.”

Çünkü Mâûn suresi halkın malını talan edenlerle namazına riya bulaştıranları lanetliyor. Ve bu iki illet, dincilerin temel illetleridir. Şirki tanıtan ayetlerse mümin-Müslüman yaftalı nice ruhu bozuk adamın İslam maskesi altında müşrik benliği taşıdığını ifşa ediyor. Bunun içindir ki, tarih boyunca bütün siyaset ve saltanat dincileri, şirkin tanıtılmasını engellemişlerdir. Ve bugün de engellemektedirler. Çünkü şirk, Kur’an’ın verileriyle tanıtılınca saltanat dinciliğinin bir Müslümanlık değil, bir Ebu Cehil dini olduğu ortaya çıkacaktır.

Allah ile aldatanların, 24 saat Allah ve din diye bağırıp çağırmalarına rağmen en büyük rahatsızlıkları Kur’an’dandır. Kur’an dediğiniz zaman âdeta kan tepelerine fırlamaktadır. Kur’an’a, isim vererek karşı çıkamazlar, çünkü istismar ettikleri dindir ve herkes teorik olarak bilir ki dinin kaynağı Kur’an’dır. Ne yapacaklar? Bir biçimde Kur’an’ı saf dışı bırakacaklar.

Gidin, Furkan Suresi’nin 30. ayetini okuyun. Bu dinin muazzez Peygamberinin, mahşer mahkemesinde kendi ümmetinden şikâyetini şöyle vermektedir: “Resul diyecektir ki ‘Rabbim, benim ümmetim bu Kur’an’ı dış görünüşte tutmalarına rağmen gerçekte  hüküm dışı bıraktı, dışladılar.” Yani kılıflarını, kapaklarını baş üstüne koyup kelimelerini papağan gibi telaffuz etmeyi kutsadılar ama onun içindeki dinin yerine birtakım insanlarca oluşturulan başka bir dini koydular.

Kur’an’ı dışlamak, sadece onu inkâr veya hapsetmek değildir; esas dışlamak, Kur’an’ı kutsadığını söyleye söyleye onu hayatın dışına itmektir. Birinci kötülük hemen fark edilir ama ikincisini fark etmek için asırlarca çile çekmek gerekir.

İşte bu ikinci ve büyük zulmü, din hurafecileri, zübürcüler, kilik dincileri, din istismarcıları  yapar.

Bakın tarihe! Kur’an herkes tarafından okunmasın, ne dediğini herkes anlamasın diye ne oyunlar tezgâhlanmıştır: Abdestsiz okunmaz, tercüme edilmez, tercümesiyle ibadet edilmez... Peki, ne yapılır? Mezarlarda okunur, fal bakmada, kısmet açmada kullanılır, kelimelerinin Arapçası Arap papağanları gibi telaffuz edilir ve tüm bunlar için halktan trilyonlar toplanır ve iş orada noktalanır.

AKIL VE KUR’AN’IN YERİNE RÜYA VE İLHAM GEÇİNCE…

Bu tezgâha karşı çıkanlarsa “Dinde reform yapıyor, sünnete karşı çıkıyor!”  iftirasıyla alçakça itham edilir. Böylece ortalık boşaltılır. Bu boşlukta dini, Allah ve Peygamber’in yetkileriyle donatılmış ve dokunulmaz hale getirilip bir tür yedek ilaha dönüştürülmüş efendiler ve onların rüyaları, ilhamları (!) kotarır.

Kur’an’ı insanlığa ileten nebinin, son ve en büyük mahkemedeki şikâyeti ürpertici değil mi? Bu son mahkemede Son Peygamber’in şikâyetini bildiren ayet, Allah ile aldatanların neleri, nasıl yürüttüklerini ve sonuçta ne ile karşılaşacaklarını göstermesi bakımından bir mucizedir.

Tam bu noktada, eğer takıyyecilik veya tatlı su aydınlığı yapmaya tenezzül etmeyeceksek, şunu söylemek kaçınılmaz olmaktadır:

Türkiye’de siyasetin iflasında etkili olan bir numaralı olumsuzluk din istismarı veya Allah ile aldatmadır. Bu bir numaralı olumsuzluğa, sadece saltanat dincileri değil, dine karşı tavırlarıyla ünlenmiş sözde hümanist, liberalist, sosyal adaletçi, Atatürkçü... siyasetçiler bile gırtlağına kadar batmıştır. Ve bence, en büyük yıkım da bu ikinci tiplerden gelmektedir. İslam’ın büyük vicdanı Mehmet Akif, bu ikinci tipi, Safahat’ında, eşsiz bir ferasetle fotoğraflamıştır:

“Şimdi Allah’a söver, sonra biraz bol para ver,
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!”

Ha para için yapmış, ha oy için! Ha Protestanlara zangoçluk etmiş, ha dinci fırkalara yalakalık... Vicdan o vicdan, sefalet o sefalet...”

 “Kimse kusura bakmasın. Kimseyi inkâr manasında bir ithama asla tevessül etmiyorum, asla. Ama nankörlük ve gerçeği örtmek manasında Mustafa Kemal’in tarihte eşi az görülmüş çileler pahasına kurduğu devleti bütün nimetleri ile tepe tepe kullandıkları halde ona nankörlük edenlerin tarih kaydını yapmaktadır ve bunların hesabını Allah elbette soracaktır. Tarihte soracaktır. Ben isterim ki millette sorsun.” demişti….

      Geldikleri yer ve akılları kendinden-menkul, menşei tartışmalı DİN istismarcılarının, vardıkları nokta, iradelerini teslim aldıkları kesim, nereye savrulduğunun bilincinde dahi değildir. Öyle ki, mensubiyet duydukları şeyhlerini ve kendilerini SAHÂBE (doğrusu SAHÂBÎ olmalıdır) bile ilân etmek gafletinde bulunmaktadırlar.

     Bu kafa mı, Allah’ı, Kur’an-ı Kerim-i, Peygamberi bu topluma anlatacak ve öğretecek! Geçiniz….

     Yaşar Nuri Öztürk, mekânın cennet olsun…. Türk Milleti’ne nice hayırlı bayramlar diliyorum…

      

Kaynak: Yaşar Nuri Öztürk

 

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön