BAK NERELER ERMENİSTAN MIŞ! (III)

28 Şubat 2023


BAK NERELER ERMENİSTAN MIŞ! (III)

      Yeni Babilce’de Hume (Que) ve Pirindu (Hilakku) denen Kilikya, MÖ 590 yıllarında Babil  saldırılarına uğramış, ama kesin olarak ele geçirilememiştir. Babil’ liler Kilikya' nın büyük bölümünü Kral Neriglissar döneminde, MÖ 557-556 yıllarında kesin olarak ele geçirmiştir. Babil İmparatorluğu' nun yıkılışından sonra Kilikya' nın içinde olduğu tüm Anadolu Pers  egemenliğine geçti. Persler Kilikya' da yerli hanedanların hüküm sürmesine izin vermiş ve yerel hanedanlar otonom bir Pers Satraplığı olarak hüküm sürmeye başlamıştır. MÖ 333 yılında Kilikya toprakları Makedonya Kralı Büyük İskender’in egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender'in ölümüyle İmparatorluk generalleri arasında bölünmüştür. Uzun yıllar süren savaşlar neticesinde Kilikya MÖ 281'de Selevkos  egemenliğine geçti. Daha sonra da Kilikya'da Ptolemaios Hanedanı  egemenliği görüldü. Kilikya'nın korsan yuvası haline gelmesi ve Akdeniz'de ticarete zarar vermesi Roma'yı olumsuz etkilemiş, bunun neticesinde Romalılar MÖ 102-101 yılında Kilikya’ya gelerek burayı üs olarak kullandılar. I. Mithradates savaşlarından sonra (MÖ 88-85) Kilikya bir Roma Eyaleti haline getirildi. Eyalet başta Kilikia Trakheia "Dağlık/Taşlık Kilikya" olmak üzere Pamphilia, Milyas ve Pisidia’nın bazı kısımlarını kapsamaktaydı. MÖ 64-63'te Kilikya Eyaletine "Ovalık Kilikya" olarak bilinen bölgede dâhil edildi. Selevkoslar ve Roma döneminde Kilikya Helenleşmiş olup, bu dönemde birçok şehir kurulmuştur. Roma İmparatorluğu'nun bölünmesiyle Kilikya Bizans  hâkimiyetinde kaldı. Erken Bizans çağında Ovalık Kilikya iki ayrı eyalete bölündü. Bunlardan Cilicia Prima denen batı kısmının başkenti Tarsus, Cilicia Secunda denen doğu kısmının başkenti ise Anavarza oldu. 7. yüzyılın ortalarından itibaren Arap ve çok daha önceleri başlayan Sasani saldırılarına uğrayan bölgenin nüfusu azaldı, kentler harap oldu ve boşaltıldı. Kilikya’daki Arap hâkimiyeti 965 yılında bölgenin yeniden Bizans egemenliğine geçişine kadar sürdü. Bölgenin nüfusunun arttırmak amacıyla yapılan yerleştirme politikası neticesinde Ermeniler' de bölgeye gelmiştir. Bizans döneminde 1080 yılından itibaren Ermeni beyliği olarak idare edilen bölge, 1199-1375 yılları arasında Kilikya Ermeni Krallığı  egemenliğinde kaldı. 1300'lü yıllarda Çukurova' daki küçük bir bölüm hariç İlhanlı kuvvetlerince ele geçirildi. 1375 yılından sonra Kilikya bölgesi Memlûk Sultanlığı  topraklarına geçti. 16. yüzyılda bölge Osmanlı topraklarına katıldı. [45]

      “1045 yılında Anı Krallığı’nı ele geçiren Bizans Devleti, ırk ve mezhep farklılığı sebebiyle Ermenilere her türlü zulmü ve katliamı yapmış, aşırı vergiler koymuş, dini kurumlarına ve kiliselerine saldırmış ve din adamlarını yakalayarak sürgün ettiğini, Bu düşmanlık ve menfi tavırların Selçuklu Türklerinin bölgeyi ele geçirmelerine kadar sürdüğünü,”  ([46])

     “Ortodoks Bizanslıların mezhep ve ırk farkı yüzünden Ermenilerin dinî liderlerine ve kiliselerine düşmanlık yaptıklarını,  1045 yılında IX. Konstantinos tarafından Anı zapt edilerek Bağaratlı ailesinin hâkimiyetine son verildiğini,  Bütün Ermenilerin Ortodoks Kilisesine iltihak etmeleri için tehditte bulunulduğunu,  II. Gagik’in Kapadokya’ya gönderildiğini,  Anı’ya hâkim olan Bizanslılar burada dinî taassup göstererek, zengin kiliseleri ve manastırları ellerine geçirdiğini,  Gregoryen Ermenileri zorla Ortodoks yapmaya çalıştığını,  Din için yapılan bu zorlama ve eziyet, halkın Bizans idaresine ve Ortodoks Kilisesine karşı nefretini artırdığını,  Bu durumun Ermenilerin Orta Anadolu’ya göç etmelerinde önemli bir etken olduğunu,” ([47])

      “Türkler karşısında duyduğu korku II. Basileios'u, imparatorluğa en yakın olan Ermeni eyaletlerini ilhaka ve bundan sonra Ermînîye'nin en güney-doğu kısmını teşkil eden Vaspurakan Ermeni beyliğini zapt etmeye sevk ettiğini,  Onun haleflerinin bu politikayı devam ettirdiğini, 1045 yılında, Ermenistan'ın en büyük hükümdarı, Ani kralının ülkesini imparatora terk ettiğini, 1064 yılında son bağımsız Ermeni devleti, Kars hükümdarlığının, imparatorluğa ilhak olunduğunu,” ([48])

      “Edinilmiş olan tecrübeler Ermeni hükümdarlarına güvenmenin doğru olmadığının öğretildiğini, Bunlar Hristiyan ve Müslümanlar tarafından vâki olacak bir fetihten hiçbir yarar sağlayamayacak olmalarına rağmen sapık akîdeliydiler ve bu sıfatla Ortodokslardan, her hangi bir efendiden ziyade nefret ettiklerini,  Kültür ve ticaret ilişkilerinin sürekliliğine, imparatorluğa göçerek burada en yüksek makamlara kadar yükselmiş birçok Ermeni'nin varlığına rağmen bu düşmanlığın hiçbir zaman ortadan kalkmadığını, “  ([49])

       " İran'ın en güzel eyaletleri, esasen bir yüzyıldan beri Halifelerin elinden çıkmağa başlamış ve en kuvvetlileri Gazneviler olmak üzere, muhtelif hükümdarların idaresi altına girmişti."

      "Bundan başka Nil kıyılarında TULUNİ ve İHŞİDİ Türk emirleri müstakil bir vaziyete gelmiş bulunuyorlardı."

      "Kuzey Suriye ile Mezopotamya, HAMDANİ Arap ailesine aitti. Bu aile, Greklere karşı kazandığı zaferler sayesinde, buraları XI. Yüzyılın başlangıcına kadar elinde tuttuktan sonra sönmüş ve yerini MİRDAS oğullarına bırakmıştır."

      " Abbasiler için nihai bir surette kaybolmuş olan Mısır'da, Müslüman dünyasında siyasi ve dini üstün bir hâkimiyet kurmak emelinde bulunan rakip bir sülale ortaya çıkmıştı. Bu, FATİMİ Halifeleri idi ki, Ali ile Fatma'nın soyundan olup Hazreti Muhammed'in hakiki halefleri olduklarını söylüyorlar ve binaenaleyh dini ve cismani tam bir hâkimiyet iddia ediyorlardı."

      "Büyük Ermenistan topraklarının büyük bir kısmı, Kürt emirlerine tabi olmuştu. Bunların başlıcaları, Dovin'in REVADİ ve MERVANİ aşiretlerine mensup olup Hamdani ülkelerinin büyük bir kısmını tevarüs etmişler ve VAN gölünün kuzey kıyısına kadar yerleşmişlerdi."

      " Suriye'yi ve Fırat havzasını teşkil eden memleketleri Araplara kaptırmış olan Grek imparatorları, buraları tekrar feth etmek ümidinden asla vazgeçmemişlerdi."

      ‘‘Bunlar, Garp müelliflerinin Ouzes veya Ghozz (Oğuz) dedikleri milletin bir kısmı olan Türk Selçuklulardı ki, SİRDERYA ve AMUDERYA nehirlerini geçtikten ve İran'ı fethettikten sonra, muzaffer yürüyüşlerine devamla Akdeniz'e kadar yayılmışlardı."

      " Ermenistan, bu akının dışında kalmadı ve bu ülkenin en mamur şehirleri yağma ve tahrip edildi."

      "Selçuk oğulları İran'da hâkimiyet kurdukları sırada, aynı ailenin diğer reisleri de KİRMAN, HALEP ve DIMIŞK'A yerleşmiş ve Anadolu'da Haçlılarla uzun mücadelelerde bulunan Konya Sultanlığını kurmuşlardı. Büyük Ermenistan topraklarından kendilerine mühim paylar ayırmış olan Kürt, Türk ve Türkmen emirlerinin yanında birçok yerli reisler de ayakta kalmış vaziyette idiler."

      " Bunların ülkesini, Arat eyaletinin Şirak bölgesi teşkil ediyordu ve başkentleri de Ani şehri idi. (885–1045) Bu ailenin diğer iki kolundan biri, geçici bir hâkimiyet (962–1064) sürmüş olan Kars kralları, diğeri de merkezleri Lore şehri olup X. Yüzyıl sonlarından XIII. Yüzyılın ortasına kadar hâkimiyet sürmüş olan Gorigyan prensleri idi.."

      "Vaktiyle çok kuvvetli bir hanedan olan Ardzruniler, Van gölünün doğusunda bulunan geniş Vaspuragan eyaletine sahip bulunuyorlardı."

      " Eski Ermeni feodalitesinin bakiyeleri olan bu reisler, toprakları ile istiklallerini müdafaa etmek için Müslümanlardan başka aynı zamanda Bizans imparatorlarına karşı da mücadele etmek zorunda kalmışlardı."

      " Çünkü Grek imparatorları, Ermenistan'a dair iddialarını asla unutmamış ve daima Türkleri oradan tart etmek ümidini beslemişlerdir."

      "İmparatorlar, korkunç müstevlilerin her tarafa yaymış oldukları dehşetten istifade ederek Ermenilerin Grek İmparatorluğu'nun topraklarına göç etmesini geniş bir surette teşvik etmiş ve kolaylaştırmışlardır."

      "Vaspuragan kralı Jan Senekerim, 1021 tarihinde topraklarını imparator Bazil II.'ye terk edip, karşılığında Kapadokya'nın Sivas şehrini almıştır."

      "Aynı hanedana mensup Apılgarib adlı diğer bir prens, 1042 tarihinde imparator Kostantin Monomah'tan Tarsus şehri hâkimiyeti ile Kilikya valiliğini almıştır. Monomah, bazı hile ve yalan bir yemin sayesinde, Ani'nin Bagratuni hükümdarı Gagik II.'yi İstanbul'a çağırmış ve onun krallığını cebren kaldırdıktan sonra karşılığında Kayseri civarında bulunduğu zannedilen Galonbağad ve Bizu şehirlerini ona vermiştir."

      " Kars'ın Bagratuni hanedanından olup keza Gagik adını taşıyan diğer bir prens, 1064 tarihinde başkentini Kostantin Dükas'a terk etmiş ve karşılığında Toroslar da, Malatya'nın yakınında bulunan Dzamıntav şehrini almıştır."

      " Daha az önemli diğer Ermeni şefleri de Türklere karşı mücadele edemeyeceklerini anlayarak yurtlarını terk etmişlerdir."

      " Bunlardan, Şarki Ermenistan'da Artsaklı (Karabağ) eyaletinin bir kısmına hâkim olan Oşin, Halgam ve Pazuni adlı kardeşleri ve kendisine tabi bulunan zadegânla beraber 1072 tarihinde Kilikya'ya geçmiştir."

      " Bu prens, Lambron kalesini Müslümanların elinden almış ve imparator Aleksi Kommen tarafından imparatorluğun bir vasalı sıfatıyla bu mevkiin sahibi olarak tanınmıştır."

      "Bu, daha sonra, Hetum I.'in tahta çıkmasıyla (1226) başlayan Küçük Ermenistan'ın Hetumyan prenslerinin hâkimiyetinin başlangıcı olmuştur." ([50])

       “Bizans hâkimiyetindeki Anadolu'da vuku bulan Selçuklu fetih ve yerleşme hareketlerinden önce, Doğu-Karadeniz kıyıları, Gürcistan ve Armenia (Van gölü-Batum arası) memleketleri, Gence, Dovin, Nahçıvan, Dübeyl, Tiflis, Tebriz ve Hoy gibi Müslüman emirliklerin hâkimiyetleri altındaki kent ve yöreleri dışında, Bizans imparatorluğuna tâbi Ermeni Bagratuni ailesinin yönetiminde bulunduğunu,” ([51])

      “Anı'da krallar kralı unvanlı I. Gagik (990–1020) Lori'de kardeşi Gurgen, Kars (Vanand) ta Gagik'in amcaoğlu Abas (Abbas:984–1020) Gence-Karabağ (Erran) bölgesinin güney tarafında yine Gagik'in yeğeni Apusahl (Ebû Sehl) hâkim olduklarını,”  ([52])

      “Aynı aileden III. Bagrat (989–1014) Aphaza ve Gürcü memleketlerinin büyük bir bölümünü ele geçirip hâkim olmuş, daha sonra da oğlu I. Giorgi (1014–1027) bu hâkimiyeti devam ettirmiştir. Tiflis'in güney yörelerinde ise Ermeni Orbelian sülâlesi hükümran idi. Söz konusu Bagratuni sülâlesinin başka bir kolu da Çoruh ırmağının güneyi ile Fırat ırmağının kaynakları arasındaki bölgede (Taik, Tao ile Bayburt, İspir ve Oltu) egemen olduklarını,” ([53])

      “Bu kolun önemli bir prensi olan Kuropalates Davit, hâkim olduğu memleketleri genişletmek amacıyla Erzurum, Pasinler, Malazgirt, Erciş ve Eleşkirt (Valarşakert, Bagrevand) kent ve kalelerini yönetimi altına almıştı. Fakat onun 31 Mart 1000'de öldürülmesi üzerine, Bizans imparatoru II. Basil (Basileios): (976–1025) Davit'in Bizans'a tâbi olarak yönetim bakımından elinde tuttuğu memleketleri imparatorluğa bağlama fırsatını buldu. Bu amaçla o, beraberinde Antakya valisi Nikephoros Uranus olduğu hâlde, Tarsus'tan Armenia'ya geldi. İmparator, burada Abhaz kralı Bagrat, Kars kralı Abas ve Vaspurakan  kralı Senekerim (Sanhârîb) ile kardeşi Gurgen'i, huzuruna kabul ederek onlara değerli armağanlar verdi ve "Yönettikleri memleketlerin hâmiliğini üzerine aldığını" ilân etti; ayrıca komşu Müslüman emîrlere haberler göndererek özellikle Vaspurakan'a karşı saldırılara girişmemelerini tehdit dolu ifadelerle bildirdiğini,” ( [54])

      “II. Basil, daha sonra Bingöl dağı üzerindeki Hafcic (Havçiç)'den Bulanık, Bingöl yoluyla Malazgirt ve Eleşkirt'e geldi. Burada beklemesine rağmen Anı Ermeni kralı Gagik'in gelmemesi üzerine, Taik bölgesine yürüyerek Tortum gölü yakınındaki Uhtik'i ve diğer kaleleri işgal ile buralara Bizans komutanları atadıktan sonra İstanbul'a döndü. Basil, Davit'in elinde tuttuğu bütün Ermeni memleketlerini Bizans'a bağlamış ve esasen Muş ve yörelerinin (Taron), daha önce Bizans'a ilhak edilmiş olması dolayısıyla Gürcistan'a değin olan Ermeni memleketleri böylece doğrudan doğruya Bizans yönetimi altına alınmış olduğunu,” ( [55])

      “Vaspurakan adı verilen Van gölü havzası ise, Ermeni Ardzruni ailesinin yönetiminde idi. Havzanın doğu tarafı (Antsevatsik) bu aileden Gurgen Haçik'in, güney tarafları (Rıştunik) da kardeşi Senek'erim'in (990-1006) elinde idi. Fakat Haçik'in ölümü (1003-1004) üzerine havzanın tümü Senek'erim'in hâkimiyetine geçmiştir. Aşağı yukarı Van gölü havzasından Batum'a değin uzanan memleketler, çeşitli Ermeni aile kollarının yönetimleri altında, halklarının birbirlerinden ayrı yaşamaları nedeniyle siyasal bir birlikten yoksun bulunuyordu. Yöresel Müslüman emîrliklerle yaptıkları çatışmalar yanında, özellikle derebeylik düzeni içinde bulunan bu aile kolları arasında sürüp giden anlaşmazlıklar da Ermeniler arasında tam bir birliğin oluşmasına engel olan nedenlerin başında gelmekte idi; ayrıca, tâbi görünmelerine rağmen Bizans imparatorluğunun mezhep ve siyasal baskılarına ve Hatta zaman zaman ciddi bir şekilde giriştikleri askerî hareketlere karşı aralarındaki anlaşmazlıkları bırakıp geniş direniş eylemlerine başvurmakta olduklarını,” ([56])

      “Basil, Van gölünün kuzeyindeki dağlarla Büyük Zap suyu vadisinden Urmiye gölüne dek uzanan bölgede Grek Vaspurakania adıyla yeni bir eyâlet tesis etmiştir Daha sonra (1021–1022) Erzurum yönünde harekâtını sürdüren Basil, Aras ırmağı vadisinde, Gürcü Giorgi'nin kuvvetlerini bozguna uğrattıktan sonra Tiflis'i işgal etmiştir. Kendi üzerine de yürüyeceği korku ve endişesiyle Anı Ermeni kralı İoannes Sımbat (1018–1041) "Ölümünden sonra bütün devletinin Bizans'a devri" hususunda yazılı bir anlaşma imzalamak suretiyle Basil'e itaat ile kentin anahtarlarını teslim etmek zorunda kalmıştır. Kendisi de antlaşmaya göre, ölünceye dek Bizans'ın Anı ve Büyük Armenia valisi olarak kalacaktı. Böylece  Vaspurakan'dan sonra Armenia da Gürcistan'ın bir kısmı ile birlikte, bazen savaş, bazen da antlaşmalar yoluyla, yönetim bakımından doğrudan doğruya Bizans'a bağlanmış olduğunu,” ([57]) unutan Ermeniler, nasıl ve nerede yaşadıkları yukarıda tarih kaynaklarından yararlanılarak açıklanmış olduğu halde ve de tarihi gerçekler kaşısın da hâlâ her ayak bastıkları yere Ermenistan dediklerinde, ister istemez sayfalar arasında dolaştığınız da BAK NERELER ERMENİSTAN MIŞ? demekten kendinizi alamıyorsunuz…


[45] Prof. Dr. Ahmet Ünal- Hitit İmparatorluğu’nun Yıkılışından Bizans Döneminin Sonuna Kadar Adana ve Çukurova Tarihi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der, Cilt 15, sy,3 sf., 67-102

[46]  İlhan TÜRKMEN- Selçukluların Hoşgörü ve Adalet Politikası

[47]  Prof. Dr. Salim CÖHCE-Ermenistan’ın Tarihî Coğrafyası ve Ermeniler 

[48]  Steven Runcıman, Haçlı Seferleri tarihi, I. Cilt, Birinci Haçlı Seferi ve Kudüs Krallığı'nın Kuruluşu, Çeviren, Prof. Dr. Fikret Işıltan, s, 27

[49]  Steven Runcıman, Haçlı Seferleri tarihi, I. Cilt, Birinci Haçlı Seferi ve Kudüs Krallığı'nın Kuruluşu, Çeviren, Prof. Dr. Fikret Işıltan, s, 27

[50] Urfalı Mateos, s, önsöz

[51] Doç. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU- X-XI. Yy.da Doğu Roma ve Selçukluların Ermenistan (Bagratuni-Ardzruni) Politikaları

[52] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

[53] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

[54] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

[55] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

[56] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

[157] Prof. Dr. Ali Sevim, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, s, 1–2–3

 

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön