31 Mayıs 2016
Günümüzde, “Osmanlıcılık” ve II. Abdülhamidcilik ısrarla zihinlere kazınmaya çalışılmaktadır. Bu bakışa sahip olanlar, ya tarihi bilmemekte veya tarihi bilerek çarpıtmaktadırlar. Bunun yanına bir de, bilinçsizce II. Abdülhamid-Mustafa Kemal Atatürk mukayesesi yapılmaktadır. Hâlbuki II. Abdülhamid 31 Ağustos 1876 da tahta çıktığında, Mustafa Kemal Atatürk’ün henüz dünya ya gelmemiş olduğunu hatırlamak, hatırlatmak bile istememektedirler!
Şu gerçek daima, gözden uzak tutulmaktadır. Hiç kimse Osmanlı İmparatorluğunu kuran kadrolardan, İmparatorluğun yıkılışına kadar geçen sürede görev alan padişahlara karşı değildir. Değerlendirilmek istenen; çöküş dönemine neden olan yöneticilerin hatalarını dile getirmek ve söz konusu başarısızlıkların nedenlerini tartışmak dır. O günün şartlarına bakılmadan Osmanlı ile Cumhuriyet mukayesesi yapılmakta, özellikle Akepeliler, Cumhuriyete, cumhuriyet değerlerine karşı olmak adına, II. Abdülhamid’in şahsında Osmanlıcığı öne çıkararak toplumu ayrıştırmaktadırlar. Günümüzde TERÖR bahane edilerek, 23 NİSAN, 19 MAYIS ve 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI kutlamaları iptal edilirken, 29 MAYIS İSTANBUL’UN FETHİ kutlamalarının alabildiğine görkemli kutlanmasını nasıl izah edeceğiz? Bütün acılarımız, bütün bayramlarımız BİZİM değil mi?
Bu kafaya sahip olanlara sorsanız, acaba kaç tanesi II. Abdülhamid döneminde görev almış Şeyhülislâmları sayabilir! Acaba, kaç tanesi II. Abdülhamid döneminde görev yapmış sadrazamların isimlerini ve sayısını bilir!
Kim? II. ADÜLHAMİD:
Osmanlı Saray geleneği içerisinde, Farsça, Arapça, Fransızca, Tarih ve Musiki eğitimi almış, Mısır ile Avrupa’yı görmüş, borsayı öğenmiş, Bosna, Hersek, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Lübnan, Mısır, Bulgar ve Rus meselelerini kucağında bularak, içinden çıkılmaz maddi imkânsızlıklarla ve çaresizlikler içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’nun en buhranlı döneminde 33 yıl sürecek görevine başlayan bir padişah, II. Abdülhamid.
“Ulu Hakan Cennet Mekân Sultan II. Abdülhamid Han” veya “Kızıl Sultan” olarak tanımlanmaktadır. “Kızıl Sultan” tanımını II. Abdülhamid savunucuları, Cumhuriyet taraftarlarının yaftaladığını ileri sürmektedirler. Ancak, bu sıfatın, 29 Mayıs 1897 Tarih 134 sayılı Paris de yayınlanmış “Le Rire” dergisi tarafından kullanılmış olduğunu hep göz ardı ederler! Tabii ki “Kızıl Sultan” diyenlerde bu çıkış noktasını bilmeden kullanırlar! Kısacası, kimseye faydası olmayan, bir kör dövüşü sürüp gitmektedir.
II. Abdülhamid’in döneminde yaşanan bazı önemli olayların altını çizmeğe çalışalım:
23 Aralık 1876 İstanbul Konferansı toplandı.
23 Aralık 1876 Kanûn-ı Esâsî’nin ilânı.
19 Mart 1877 Meclis’i Meb’ûsan’ın açılışı.
31 Mart 1877 Londra Konferansı toplandı.
12 Nisan 1877 Osmanlı taleplerinin reddi.
24 Nisan 1877 Rusya’nın Osmanlı’ya savaş ilânı.
Ocak 1878 Rusların İstanbul’a doğru ilerleyişleri,
31 Ocak 1878 Ruslarla Edirne Mütarekesi’nin imzalanması,
13 Şubat 1878 Meclis’i Meb’ûsan’ın tatil edilmesi,
3 Mart 1878 Rusya ile Ayastefenos Antlaşmasının imzalanması,
4 Haziran 1878 Kıbrıs’ın İngiltere’ye bırakılması,
13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması’nın imzalanması,
Bosna ve Hersek Avusturya’nın, Tunus Fransa’nın, Mısır İngiltere’nin ve Rumeli’nin Bulgarların eline geçmesi.
Bütün cephelerde yaşanan başarısızlıklar. Meclis’te ve ülke genelinde iç çatışmaların her geçen gün artması. Bugün yaşadığımız gibi, (Kürt istekleri) Ermeni ve Rumların kendi dillerinin resmi dil olarak kabul edilmesini talep etmeleri.
II. Abdülhamid döneminde, devlet kadroları ehil ellerde değildi. Padişah, kendince güvendiği kadroyu etrafında toplayarak, Yıldız Sarayı’na geçti. Sizce o gün yaşananlarla, bugün yaşadıklarımız yüz yıl sonra benzerlik göstermiyor mu? Meselâ, Çankaya Köşkü’nün suyu mu çıkmıştı!
II. Abdülhamid, 20 Aralık 1881’de dış borçları düzenlemek için Muharrem Kararnamesi ile Düyûn-ı Umûmiyye ile imtiyazlar sağladı. Yeraltı ve yer üstü kaynakların işletme hakları yabancıların eline geçti. Rüşvet ve yolsuzluk hat safhaya çıktı. İslâm Halifeliği tartışılır oldu. Hilafeti korumak adına, tarikat şeyhlerinin önü açıldı. Makedonya ve Lübnan ve Ermeni meselesi önlenemeyerek gittikçe ağırlaştı. II. Wilhelm döneminde Almanya ile yakınlaşma sağladı. O tarihte, ENVER PAŞA’NIN kaç yaşında olduğunu kim biliyor?
Osmanlı İmparatorluğu, bütün bu acıları, toprak kayıplarını hep II. Abdülhamid döneminde yaşadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, eğitim, sağlık, tarım, kültür, sanat ve bayındırlık alanlarında önemli yatırımlara da imza attı. Görev süresince 30 sadrazamla çalıştı. (Bazıları tekrar tekrar göreve getirildi veya uzaklaştırıldı.) Döneminde altı Şeyhülislâm görev aldı. 31 Ağustos 1876’da göreve başlayan II. Abdülhamid, meclis kararı ile 27 Nisan 1909 da görevinden alındı.
“Ulu Hakan Cennet Mekân Sultan II. Abdülhamid Han” veya “Kızıl Sultan” II. Abdülhamid Han, hakkında söylenen bütün özelliklerine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe sürüklenen yoldan geriye döndürememiştir. Yine günümüzde Akepe iktidarı ile mukayese edecek olursak, hızlı trenler, metrolar, hava alanları, köprüler yapsak da, yaşadıklarımızı ve her gün gelen ŞEHİTLERİMİZİ ve ANNELERİN GÖZYAŞLARINI, geri döndüremediğimiz gibi. Komşu devletlerle, getirildiğimiz bu perişan halimizden kurtulamadığımız gibi. Kıbrıs meselemiz gibi. 17 ADAMIZI Yunanistan’ın işgal etmesi gibi. Terörle, getirildiğimiz nokta gibi. AKEPE siyasetinin yanlışlarıyla 550 ŞEHİT verdiğimiz gibi.
II. Abdülhamid’in İslâmî yönüne toz konduramayanlar, yüz yıl önce, İslâm’a aykırı olan “ikraz”, “konsolide”, “istikraz”, “faiz”, “borsa”, ”rehin”, temdit” işlemlerine II. Abdülhamid’in neden müsaade etmek mecburiyetinde kaldığını, banker ve sarraf ilişkilerini, hiç gündeme getirmezler! Döneminde, “ o, orada çalıyor da, biz burada çalamayoruz” diyen, devlet görevleriyle çalışmış olduğunu hep unuturlar! Bugün de “çalıyorlar ama çalışıyorlar” dendiği gibi.
Aleko, Yanopolos, Mavrini ve Nikolaki Efendileri, nedense II. Abdülhamid Han ile birlikte anmaktan hep kaçınırlar!
Son derece, hadid, gadud, mütehassis, mütecessis, müvesvis, mütevehhim ve zehap içerisinde olan II. Abdülhamid’in, yabancı sefirlerle görüşmelerini, onların talepleri doğrultusunda, yetkililerin, hatta sadrazamların nasıl azl edildiğinden hiç bahsetmezler!
II. Abdülhamid’i doğru değerlendirmek için Aleksandır Kara Todori Paşa, Nerses Varjabedyan, Kostaki Musurus Paşa, Nikolay Nikoloyeviç, Von Goltz Paşa, Romafi Bey, Thomas Bey, Direse Paşa, Lord Derby, Lyons, Gusen, Salisbury, General İgnatiyef, Droen Dolis ve Henry Layard vd. leri ile münasebetlerinin neleri getirip neleri götürdüğü bütün boyutları ve nedenleri iyi bilinmelidir. Öncelikle, Türkiye’yi başarıyla yönettiklerini (!) iddia edenler iyi bilmelidirler ki, Abdülhamid’cilikle, Osmanlıcılıkla, İslâmcılıkla DEVLET yönetilemiyor. Başımıza gelenlerle, gelebilecekleri de bir daha düşünmemiz gerekiyor.
Hâlâ, geri dönüşü olmayacak yolda, inatla yürümenin, CUMHURİYETİ, TÜRK’Ü ve ATATÜRK’Ü yok saymanın, kimseye faydası olmayacaktır. Mesele, kimseyi övmek ve yermek değil, DEVR-İ İSTİBDAT’I yüz yıl sonra, yaşamamaktır.
Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) ne demiş;
“Kadd-i yâre kimisi ar’ar didi, kimisi elif
Herkesin maksudu bir emma rivâyet muhtelif.”
Kenan Mutlu Gürses