16 Şubat 2012
Her KURTULUŞ gününde burukluk kaplar içimi. O anı yaşamaya çalışırım. Heyecanlarımızın törpülendiğini düşünürüm. Türk Askeri’nin, süngüsü önünden kaçan Ermenileri, Rusları, Fransızları, İtalyanları, İngilizleri ve oyunun parçası Almanları canlandırırım zihnimde.
Emperyalist güçlerin başımıza ördüğü çorabın ilmiklerini didiklemeye uğraşırım. Sökülen ipuçlarından hepsi bir kenarda dururken, avuç kadar Rus artığı ve sadece Ermeniler kalır.
Süngünün neresinde olduğu belli olmayan karargâhta, kirli emellerini planlayan, elçiler, konsoloslar, müfettişler, misyonerler, üst düzey askerlerin ne aradıklarını anlamaya çabalarım. Rüyadan uyanırcasına, Ermenileri, 1915’te TEHCİR ettiğimizi hatırlarım. Rusların 1917’de Bolşevik İhtilâlı ile gitmiş olduklarını, nasıl unuttuğuma şaşar kalırım.
Hep dinlerim. Biraz okurum. Değerlendirmek için ne gerekirse yaparım. Koskoca devletler, TÜRKLER SOYKIRIM yaptı diye, karar alırlar, garipleşir, yalnızlaşır, elemle izlerim. Sahipsiz hissederim ta iliklerime kadar kendimi; kendi TOPRAKLARIMDA.
Atalarımızın diz dize, him hime yaşadıkları Ermeni komşularını neden TEHCİR ettiklerini, neden boğazladıklarını, beraber yaşarken, neden bu topraklardan kovduklarını, merak ederim. Gönlümü tarif edemeyeceğim bir hüzün kaplar. Biz ne BARBAR insanlarmışız! Diye, dedelerimizin boynuna bir de yafta asarım!
Elimde olmadan, gözlerim dolar, ağlarım da, görmediğim, tanımadığım Ermeni hemşerilerimize, onların akıbetlerine kederlenirim, kederlerimle birlikte alıp başımı giderim, Munzurlara, Kazankaya’ya, Sansa’ya, Kemah Boğazına, Dumanlıya, Kıranhan’a. Acı çeken insanlar için, acıyı yaşamayı bilmeyenlerin yerine, onlar için de acıları yaşarım. Gözyaşlarım bardağıma düşer, yetmezmiş gibi, masamda ki ekmeğim ıslanır, o gözyaşlarımla.
Bir şarkı tutturmak gelir içimden, beceremem. Bir türkü mırıldanmaya çalışırım, bir türlü olmaz. Kahrederim, kızarım kendime. Bir an, kendiliğinden yine de bir türkü dökülür dudaklarımdan, hem de Elazığ ağzıyla;
Ahçiği yolladım Urum eline
Eser bad-ı sabah zülfün teline
Gel seni götürem İslam eline
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aman o Ahçik civan o Ahçik
Vardım kiliseye baktım haçına
Gönlümü bağladım sırma saçına
Gel seni götürem İslam eline
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aman o Ahçik civan o Ahçik
Vardım kiliseye hac suda döner
Ahçiği kaybettim yüreğim yanar
Ben dinen dönersem el beni kınar
Serimi sevdaya salan o Ahçik
Aman o Ahçik civan o Ahçik.
Şimdi duygusallığım tutar, utanmasam bağıracağım gelir. Ulannn..bu Ermenilerden biz ne istedik, neden kestik onları, diye! Sonra suskunlaşırım. Pek de bilmediğim matematik bilgimle bir denklem kurmaya yeltenirim. Üzüntüler, hüzünlerimi böler, kederlerimi çarpar elemlerim, acılarımla, gözyaşlarımı toplarım. Sonra bir bakarım AKLIM çıkıvermiş, sonuç da ve ben AKLIMA şaşarım.
Şaşan AKLIM filmi geriye sarmaya başlarken, bu defa yine başlarım bağırmaya; Ulannn… sen ne halt ediyorsun diye. Aklım başıma gelir, ilk soruyu bu defa kendime sorarım;
Biz Ermenileri, kestik mi? Kestik..!
Biz Ermenileri, tehcir ettik mi? Ettik…
Biz Ermenilere soykırım yaptık mı? Yaptık…!
Biz Ermenileri bütün Anadolu’dan attık mı? Attık…!
Kendim sorar kendim cevaplarım. Şaşan AKLIM, bırakır 1700’leri, 1800’leri, bırakır bütün geçen yılları, 1915’te, 1916’da, 1917’de 1918’de o vakit benim ATALARIMI kesen KİMDİ? Diye, o VAHŞET o MEZALİM neydi diye de bir sorar, bin düşünürüm.
Bu Ermenileri, ERZİNCAN’A, BAYBURT’A, GÜMÜŞHANE’YE, ERZURUM’A, KARS’A, KARAKÖSE’YE, ARDAHAN’A, VAN’A, TRABZON’A, BİTLİS’E, REŞADİYE’YE, BAYEZİD’E, HİZAN’A, TERME’YE, KİLİS’E, ADANA’YA, ZOR’A, BATUM’A, NAHCIVAN’A, MESCİDLİ’YE, KARAKURT’A, AKÇAKALE’YE, ŞAROL’A, SEKMAN’A, ARDI’YA, KEPENEK’E, HARÇLI’YA, PENADUZ’A, TODAVİRAN’A, İSPİR’E, KARAURGAN’A, IĞDIR’A, HAÇİN’E, AYINTAB’A, MARAŞ’A, ÜNYE’YE, POZANTI’YA, GÜLEK’E, ÇILDIR’A, ZARUŞAD’A, ŞÜREGEL’E, REVAN’A, GENCE’YE, SİVİN’E, PİLOMORİ’YE, NOVOSELİM’E, ZENGİBASAR’A, KAĞIZMAN’A, OLTU’YA, KOSOR’A, GÜMRÜ’YE, GÖLE’YE, PASİNLER’E, TORTUM’A, AŞKALE’YE, TERCAN’A PENEK’E, TOPTAŞ’A, GÜLPINAR’A, HAMOĞLU’NA, ZEYTUN’A, DEMİRKAPU’YA, PÜLÜMÜR’E, DİGOR’A, KARAHAMZA’YA, BARDIZ’A, PENESKİRD’E, HARAMİVARTAN’A, ŞERİL’E, SADEREK’E, DEREİLYAS’A, ERİVAN’A, KAFKASYA’YA, MÖKÜZ’E, CELALOĞLU’NA, kim zembille indirmişti, diyerek tekrar, tekrar sorarım.
Sonra, sen şu hayatın cilvesine bir bak derim. Nasıl oluyorsa, TÜRK ASKERİ başlangıç noktasından, sonuna kadar gittiği her yerde, tesadüf bu ya! karşısında yine, hep Ermenileri buluyor ve öldürüyordu. Bu Ermenilerin neden öldüğünü ise hiç kimse bir türlü hatırlamıyor, sormuyor, bugün bile gündeme getirmiyorlardı. Bunlara da ben mi üzülmeliydim? Hangi cephede kaç Ermeninin öldürüldüğünü acaba ben mi dile getirmeliydim?
Hani, dünyayı olmayan SÖZDE bir soykırımla ayağa kaldıran bu Ermeniler, bu ölülerini niye hiç akıllarına getirmiyor, bunun hesabını TÜRKLERDEN neden sormuyorlardı. Garip!
Ellerimin arasına aldığım başımla, bir başıma düşünür düşünür dururum. Dinlediklerimi, tarih sayfaları arasında ararım.
Mesela; ERZİNCAN’DA bırakalım 1915’i, 1864 tarihinden itibaren neler yaşanmıştı. KEMAH’TAKİ ÇANLI VANK MANASTARI’NDA Ermeniler neden toplanmıştı. O toplantı da hangi kararları, hangi nedenle almışlardı? ARMUDAN’DA papazlar KİLİSE’DE neyi kararlaştırıyorlardı? AHORON isimli Ermeni ve o olay sonrası ÖMER AĞA neden, Ermeniler tarafından öldürülmüştü? Başlayan Ermeni Mezalimini durdurmaya, önlemeye çalışan birçok Ermeniden biri olan Azaptar oğlu Armin’in yine Ermenilerce öldürülmesi nasıl izah edilecekti?
KEMAH’IN GARNİ Köyü Manastırın da Rupen Ermeleri neden toplamıştı? Kaymakam Reşit Beyin yolu neden kesilmişti? Neden Çanlı Manastıra götürülmüştü? ARMUDAN’DA Kalost’un evinden çıkan cephanelik kime karşı hazırlanmıştı? 1895’de ERZİNCAN Buğday meydanında ki patlamalar neleri işaret ediyordu? ERZİNCAN’I tamamen yakmak kararını kim, kimler, neden vermişti? Neyse, 1915’e, TEHCİRE gelinceye kadar benzer çok hadiseyi yazabilirim. Maksadım, bir yarayı kanatmak, değil, SOYKIRIM yaptınız, diyen yalancılara bazı hususları hatırlatmaktır.
İnsan olarak, konuya neresinden bakarsak bakalım, biz TÜRKLER, Ermenilere hiçbir zaman, varlığınızı bin yıldır bize borçlu olduğunuzu unutmayın diye hatırlatmadık. Malazgirt Meydan Savaşı, olmasaydı, o tarihe kadar Bizans İmparatorluğunun Ermenilere yaptıklarının sonucun da neler olurdu? 1915’te ki TEHCİR, bir kenar da dursun; Ancak insaf sahibi bir millet, hiç değilse Bizans’ın uyguladığı en büyük TEHCİRİ bir gün olsun dile getirir. Yüz yılı konuşanın, herhalde bir de dönüp bin yıl öncesine bakacak zekâ seviyesi olması gerekmez mi?
Bunları ‘’allayıp-pullayarak’’ yazmıyorum. Bunlar acılardan çıkarılan ‘’hikâye’’ ise hiç değil. Hiçbir millet SÖZDE BİR SOYKIRIM YALANIYLA bu kadar suçlanamaz. Tarih bu kadar çarpıtılmaz. Bir Millet bu kadar mı hafıza özürlü olur?
Şimdi izin verirseniz; yüz yıla yaklaşan bir konuyu saptıran hafıza özürlülere başka şeyler hatırlatayım.
Bilmem ki ASALA’YI hatırlayabilecek misiniz? ASALA’NIN hunharca ÖLDÜRDÜĞÜ; Mehmet Baydar, Bahadır Demir, Dâniş Tunalıgil, İsmail Erez, Talip Yener, Oktar Cirit, Taha Carım, Neclâ Kuneralp, Beşir Balcıoğlu, Antonio Torres, Ahmet Benler, Yılmaz Çolpan, Galip Özmen, Neslihan Özmen, Şarık Arıyak, Engin Sever, Reşat Moralı, Tecelli Arı, Mehmet Yergüz, Cemal Özen, Kemal Arıkan, Orhan Gündüz, Erkut Akbay, Nadide Akbay, Kemalettin Demirer, Atilla Altıkat, Bora Süelkan, Galip Balkar, Dursun Aksoy, Cahide Mıhçıoğlu, Işık Yönder, Erdoğan Özen, Dursun Aksoy, Enver Ergun’un hiç değilse ölüm yıldönümlerinde, senin de bir burukluk kaplar mı içini? Sende o anları yaşamaya hiç çalışır mısın? Neden diye, hiç düşünür müsün? Yetmişli, seksenli, doksanlı yıllar için de, yüz yıl sonrası için farklı şeyler, yeni yalanlar üretmeye, şimdiden hazırlık yapıyor olabilir mi sin?
Başkaca hatırlayacağınızı umduğum, yine hiç ağzınıza almadığınız, hem de DÜNYANIN gerçekten SOYKIRIM olarak inandığı bir vahşetinizi, afallamayacaksanız hatırlatayım.
Siz, başınızı kaldırıp baka bilecekseniz, 26 Şubat 1992’e götüreyim. Belki o günlerde, Robert Koçaryan’ın, Serj Sarkisyan’ın, Zori Balayan’ın, Monte Melkonyan’ın, Ohanyan Seyran Mushegoviç’in, Armo Abramyan’ın, Mavrik Gukasyan’ın, Şagen Barsegyan’ın ve Levon Ter-Petrosyan’ın neler yaptıklarını kafanızda canlandırırsınız. O günler de, neler yapmaya çalışıyorlardı, belki anlamaya çalışırsınız!
Rüyadan uyanırcasına HOCALI’DA TÜRKLERE yaptıklarınızı hatırlar mısınız? Dağlık KARABAĞ’I, AĞDAM’I, KARAÇİMEN’İ, ZENGEZUR’U, GÖYÇE’Yİ, unutmuş olduğunuza, acaba şaşar kalır mısınız?
Size, AĞDERE, GERVENT, TUG, SELAKETİN, HOCAVEND, CEMİLLİ, MALIBEYLİ, KARADAĞLI, AĞDABAN, MAZANDARAN, GİLAN, BAKÜ, DERBEND, KARABAĞ, NAHÇIVAN, ERİVAN, HANKENDİ, KELBERCER, ŞUŞA, MARTUNİ, LÂÇİN, ASKERAN neresi diye soracak olsalar, neler hissedersiniz?
HOCALI’DA yaptığınız SOYKIRIM için, garipleşir misiniz? Yalnızlaştığınız olur mu? Sahipsizliği iliklerinize kadar hissede bilir misiniz? Bir kış günün de, elektriksiz, gazsız kalmak, yüreğinizin bir yerini hiç acıtır mı?
On üç yaşında bir çocuğu pencereye çivilemek, onun annesinin göğüslerini kesmek, çocuğun derisini yüzmek, diğerlerine aynısını uygulamak, bir milyon insanı öldürmek, iki milyon insanı ‘’GÖÇKÜN’’ yapmak, karşısın da, Biz ne BARBAR insanlarız diye, boynunuza bir YAFTA asabilir misiniz?
Hiç gözleriniz dolar, ağlar mı sınız, görmediğiniz, tanımadığınız AZERİLERE. Onların akıbetleri için kederlendiğiniz olur mu? Kederleriniz sizi de alıp bir yerlere götürür mü? Ağrı Dağı’nın bulutları, altında ezildiğinizi hissedebilir misiniz?
Benim AHÇİK’İ söylediğim gibi, bir türkü de siz mırıldana bilir mi siniz? Hiç biz bunları neden yaptık diye, kendi kendinize isyan eder misiniz? Ufacık bir hesap yaparak, şaşar mı aklınız?
Şu New-York Times, Albay Zarvigarov, Jean-Yves Junnet, Tomas Golte, Yuriy Girçenko’un söyledikleri, yazdıkları acaba sizce yalan olabilir mi? Yaptığınız her MEZALİMDE yanınız da neden, hep başkaları vardır? Rus, Amerikalı, İngiliz, Fransız, bazen de Kürtler neden hep sizin yanınızdadır? Siz hiçbir şeye kendi kendinize karar veremez misiniz? Her bir dönem de başka milletlerin yanın da olmak, gerektiğin de mezhep değiştirmek gibi şaşırtan çelişkilerinizle, iç dünyanızı, sorguladığınız olur mu?
Bugün 13 Şubat 1918 ERZİNCAN’IN KURTULUŞ yıldönümünü yazacaktım. Satırlar alıp beni buralara getirdi. Artık, bu yalanlara, bu hilelere, bu adiliklere, bu kötülüklere, el vererek emperyalizmin maşası olmak yetmez mi?
Ben, ‘’AKÇİK-MANÇ’’ demiyorum……
13 Şubat 1918’den, 26 Şubat 1992’e ERZİNCAN’DAN-HOCALI’YA, acılarla dolu giden yolda, bütün ŞEHİTLERİMİZE ALLAHTAN RAHMET diliyorum.
KAYNAK: - Açık Kaynaklar,
- Ermeni Meselesi (Bilâl N.Şimşir)
- Ermeniler ve Erzincan Mezalimi (Prof.Dr. Cemal Aytemiz)
- Enver Demirbağ
Kenan Mutlu Gürses