31 Mayıs 2014
I. Beyazıt’ın yaptırdığı (1395) Anadolu Hisârı’nı, BOĞAZİÇİ’NİN en güzel köşesini herhalde bilmeyeniniz yoktur! Yabancıların ‘’Asya’nın tatlı suları’’ dediği, GÖKSU ve KÜÇÜKSU’DAN bahsediyorum.Burası, Roma’dan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar gece eğlencelerinin yaşandığı , gündüzleri halkın piknik yaptığı eşsiz güzellikte ki iki dere ve çevresidir.
Tarih boyunca değişik uygarlıklara ev sahipliği yapan Boğaziçi, Roma dönemi ni başka bir yazı konusuna bırakarak, 1453 Osmanlı döneminden itibâren nüfusu hızla artan köyleri ile sosyal hayatın canlılığa kavuştuğu bölge olarak bugünlere gelmiştir. Av alanları, hasbahçeler, kasırlar, çeşmeler sayfiye yerleri hep bu yoğunlaşmanın sonucudur. Şirket-i Hayriye, sonra Şehir Hatları vapurları ve tarihinin hangi dönemine uzandığını tam olarak bilmediğimiz sandallar ve sandal sefaları.
Tıpkı, Bakmasını bilenlere Fausto Zonaro’nun tablosun da yansıttığı gibi:
Yahya Kemal; ‘’Kâğıthane’de şimdi kimsenin geçmediği kaldırımlarını ot bürümüş bir yol vardır ki bakınca Murâd-I Râbi devrini bir levhada görür gibi görürsünüz. Kâğıthane’deki kasır, onun kafesleri, oradaki çağlayan, yüksek ağaçlar, kâr-ı kadîm rıhtımının harâp taşları o toprağa TÜRK ruhunu bir şarkı bestesi hâlinde sindirmiş İstanbul toprağının böyle her köşesinde TÜRK ruhunun bir safhası vardır.
Hisarlar’da TÜRK’ün kuvveti, KÜÇÜKSU’da, GÖKSU’da neş’esi, Kâğıthane’de zevk ve şevki, Eyüb’de maneviyeti, surlar da atılışı havâ gibi teneffüs edilir, okadar barizdir’’diyor.
İşte Akepe’nin anlayamadığı, belki de bâriz olanı anlamak istemediği de bu değil mi?
Kıyıların da, kayıkhanelerin de, iskelelerin de Boğaziçi’nin en güzel meyhanelerinin bulunduğu, akşamcıların, çilingir sofralarının ve rakı, balık kültürünün, yeşilin sayısız tonuyla karıştığı Boğaziçi, Boğaziçi’nde ki GÖKSU ve KÜÇÜKSU.
Ve, Yahya Kemal’in
‘’ Çok insân anlayamaz eski mûsikîmizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden’’
dediğini anlamak istemeyen, dahâ doğrusu anlamayan AKEPE’nin yine yazısız yasaklarından birini daha GÖKSU’DA, KIYI EMNİYET TESİSLERİ’nde İÇKİ YASAĞI İLE bir dahâ görmüş oluyoruz.
Bu YASAK, benim gibi, bizim gibi olacaksın, garip zihniyetinden başkaca bir şey değildir. Bildiğiniz üzere, AKEPE (RP) İstanbul Belediyesini aldıktan sonra Köşkler de, Kasırlar da, Liman ve İskele Lokantaların da, Belediyenin bütün sosyal tesislerinde dahâ sonra da ÖĞRETMEN EVLERİNDE içkiyi yasaklamıştı. Gerekçesine nasıl gülünüceğine karar veremeyenlerin, yinede bir türlü gülerek, dinledikleri gerekçe; Anayasa, gençleri fena alışkanlıklardan korumak..! Gel de İNAN.
Bunun adına içki içenleri, içmeyenler gibi olacaksın diye zorlamak denir. Size, sizin gibileri, hiç de dikkate almıyorum, bu onun baskısıdır denir. Birçok kesim yıllardır, birgün lokantalarda da içkinin yasaklanacağını söylüyordu da inanmak istemiyorduk. Şimdi Gelde İNANMA..
Buna karşılık Başbakan her konuda olduğu gibi ‘’yok canım, biz kimsenin yaşam tarzına karışmıyoruz’’ diyordu. Ki, halen de diyor. Gel de İNAN.
Mesela; 2008’de ‘’Mesele yaşam biçimlerimizdeki farklılıklar değil,. Mesele açık ya da kapalı olmak, içki içip içmemek değil. Bu milletin fertleri arasında bu türden farklılıklar daima olmuştur.’’ Gel de İNAN..
‘’Kimse inancını ya da siyasi görüşünü dayatma hakkına sâhip değildir.’’ Diyor. Gel de İNAN.
‘’Arada bir içki içenlerde bize oy veriyor. Onlar zâten alkolik olmuş olmuyor.’’ Diyen kim? Başbakan.. ‘’Bir çerçeve çiziyoruz. Yoksa bir yasak falân, kaldırmak gibi bir şey söz konusu değil.’’ Diyen kim? Başbakan.. ‘’Zaten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti, hiç kimsenin yaşam tarzına karışamaz, dayatma yapamaz.’’ Diyen kim? Başbakan…
‘’Ancak birbirimizin hakkına saygılı olmak da bir vatandaşlık görevidir. Bunu kimsenin unutmaması lâzım. Tam tersine biz, giyim-kuşam, yaşam tarzları, haklar ve özgürlükler üzerindeki engelleri kaldırdık. Bundan sonrada herkesin yaşam tarzı, bireysel hak ve özgürlükleri bizim teminatımız altında olacaktır.’’ Diyen kim? Başbakan… ‘’Biz gece gündüz kafaları kıyak bir nesil istemiyoruz.’’ Diyen kim? Başbakan.. Sanki içki içenler gece-gündüz durmadan içiyorlar sanacaklar….
İçki içenler, acaba karşı olunması, yok sayılması gereken bir kesim midir? Akepenin içki içilip içilmeyeceği yerleri, canım nasıl isterse, neresi olursa olsun, ben yasaklarım, kısır zihniyetinden başka bir şey değildir. Hani modern ve sosyal hayat? Hani sosyal devlet, hani küreselleşme? Buna DEMOKRASİ dışılık denmez de, acaba ne denir… Ruşen Eşref; ‘’İstanbul içinde, İstanbul’u kaybettim’’ der. Ya biz daha neleri kaybedeceğiz?
Bilinen târîhinden, günümüze kadar, zevki-sefa alanı olarak bilinen GÖKSU-KÜÇÜKSU KIYI EMNİYET TESİSLERİNDE içkiyi YASAKLAMAK, acaba BASKICI zihniyetin hangi aşamasıdır?
Bakın; Tanbûri Mustafa Çavuş, Şehnaz Makamında ki eserinde mısraları nasıl yudumluyor:
‘’Küçüksu’da gördüm seni
Gözlerinden bildim seni
İnkâr etmem sevdim seni
Ne kadar cefa edersen
Gönül ayrılmıyor senden
Ârif Sâmi Toker ise, Mâhur Makamında ki eserinde:
‘’Çek küreği güzelim uzanalım GÖKSUYA
Gün inerken dönelim süzülerek Modaya
Karşıda güzel Bebek, bakarken solgun aya
Su üstünde sekerek süzülerek GÖKSUYA
Mavi bir cennet gibi uzanıyor Marmara
Bizde cennetten geçip uzanalım GÖKSUYA’’ derken;
Ya, Alâeddin Yavaşca, Hicaz Şarkısını nasıl terennüm ediyor?
‘’Boğaziçi şen gönüller yatağı
Her bucağı âşıkların otağı
Yamaçları sanki cennetin bağı
Mehtâbı hoş, güneşi hoş, günü hoş
Boğaziçi herkesi eder sarhoş’’
Şimdi bütün bunları anlamayan, göremeyenlerin bu tutumlarına, KIYI EMNİYET GÖKSU TESİSLERİNDE Kİ İÇKİ YASAĞINA, DEMOKRASİ DIŞI YASAK denmez de ne denir. Siz düşüne dururken, sözü Nesimî’ye bırakalım;
‘’Ben yitirdim, ben ararım yar benimdir kime ne
Gâh girerim öz bağıma, gül dererim kime ne
Gâh giderim medreseye, ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhaneye, dem çekerim kime ne
Sofular haram demişler bu aşkın şarabına
Ben doldurur, ben içerim, günah benim kime ne.’’ (….)
Kenan Mutlu Gürses