İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞI...!

30 Kasım 2016


      Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini ve Mondros Ateşkes Antlaşması’nı burada uzun uzun yazacağımı beklemeyin. Ancak Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken,  Padişah, sadece  saltanatını, halifeliğini ve hanedanın ne olacağını düşünüyordu. Fakat Anadolu işgal edilmeye başlanmıştı.

      Asya, Avrupa ve Afrika’daki topraklarımız zaten elden çıkmıştı.

 Boğazlar ile Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı  İngilizler işgal etmişti. Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon, sonrada, Güney Doğu’daki diğer iller  Fransızlara terk edilmişti. Artık, Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’te, Konya ve Akşehir de İtalyanlar vardı. Doğu Anadolu’da Ermeniler, zulüm ve baskı yapmaya başlamışlar, Fransızlarla birlikte, Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’yı da ele geçirmişlerdi. İngiliz, Amerikan ve Fransız desteğiyle Yunanlılar İzmir’i işgal etmişti.

19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıkmış, Amasya Genelgesi’ni yayınlamış, Erzurum ve Sivas Kongrelerini gerçekleştirmişti. Osmanlı İmparatorluğu çökerken, 23 NİSAN 1920’de TBMM açılmıştı. Bugün, bazılarının başka anlamlar yükleyerek “GAZİ MECLİS” dedikleri O, TBMM gerçek GAZİLİĞİNİ göstererek; İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya, Ermenistan, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya, Romanya, Sırp-Hırvat ve Çekoslovakya ile kendi ÖLÜM FERMANINI imzalayan OSMANLI mensuplarını VATAN HAİNİ saymıştı.

      Sonuçta, TÜRK MİLLETİ, Başkomutanlık Meydan Savaşı ile ANADOLU’NUN sonsuza kadar TÜRK yurdu olarak kalacağını ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ bütün dünyaya ilân etmişti. Söylenen yalanların aksine, camileri kilise değil, kiliseleri CAMİİ yapmıştı.

      Bunları kısaca yazarken “Tarihe bakmadan, içinde bulunduğunuz zamanı anlayamazsınız” sözünü birilerine hatırlatmak istedim. Bu TÜRK MİLLETİ’NİN, Milli Mücadelesidir. Bu TÜRK MİLLETİ’NİN, İstiklâl Harbidir.

      Fakat bazıları MİLLİ MÜCADELE, İSTİKLÂL HARBİ demez ve sadece KURTULUŞ SAVAŞI derler. Kurtuluş Savaşı’nı önemsizleştirirken, kendi yaptıkları sözde başarıları Kurtuluş Savaşı mertebesine ulaştırmaya çalışırlar. Mesela, Recep Tayip Erdoğan’ın, Haziran 2015’de “Bu memlekette her seçim bir bakıma bir Kurtuluş Savaşıdır.” Yine, Kasım 2016’da, “Cumhuriyetimizin kuruluşundan 90 yıl sonra yeni bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz. İçinde bulunduğumuz durumun adı tam olarak budur; yeni bir Kurtuluş Savaşıdır. Üstelik bu savaşı tek bir cephede değil, askerî, siyasî, diplomatik, ekonomik, sosyal her alanda veriyoruz” veya “Türkiye son 3 yıldır adeta bir ateş çemberinden geçiyor. Bu mücadelenin adını doğru koymak lazım. Yeni bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz” diyor. Nisan 2016’da; şu ifadeler de, O’na ait; “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır” derken, kim, kimin hasmı olacak? Ki, ona TÜRK MİLLETİ karar verecek.

       Türkiye en zor dönemlerinde, son on dört yıl da yöneltildiği gibi kötü yönetilmemiştir. Ehliyetten yoksun bir kadronun, bizi getirdiği nokta maalesef budur. Bunları sayfalarca yazmakla bitiremeyiz. 15 Temmuz vatan hainlerinin kalkışmasına getirildiğimiz süreci o melunların yaptığı darbeyi nasıl izah edeceğiz?

30 Temmuz 2013’de KUNDAKDA Kİ İKTİDAR başlıklı yazımda; “Bu arada TV’de haberleri, yorumları, tartışma programlarını izlerken bugüne kadar fark edemediğim bir konu dikkatimi çekti. Yine Başbakan; devamlı olarak askeri ve sivil vesayetten, DARBELERDEN, Gezi Parkın da yaşananlardan, Mısır’dan; Suriye’den, faiz lobisinden, işbirlikçilerden, figüranlardan, ne olduğu bilinmeyen çözüm sürecinden ve aklı almayanlardan, başkaca herhangi bir konuya girmiyor.

Neresinden bakarsanız bakın, bana KARANLIKTA, MEZARLIKTAN GEÇERKEN KORKUDAN ISLIK ÇALMAK gibi geldi. Bir insan on yıldır hala vesayet, DARBE ve DARBELER üzerine konuşuyorsa; orada korkunun tezahürü vardır. İster istemez insanın aklına, acaba iktidarın ayak seslerini hissettiği, fakat bir türlü açığa çıkaramadığı, çözemediği muhtemel bir darbe teşebbüsü mü var da, bunlar konuşuluyor, diye aklıma gelmiyor değil.

Her ne ise “HÖLLÜK saçılınca görürsün” dendiği gibi, bir gün göreceğiz. Temennim, güzel şeyler görmekten yanadır. Kaldı ki; iktidarda KUNDAKDA Kİ İKTİDAR değildir” diye yazmıştım.

      Ya faiz lobisinin bizi AKEPE’DEN habersizce getirdiği nokta! Doların durumu! Hazine garantili dış borçlar! Her işin imtiyazının yabancılara verilişi! Bunlar modern KAPİTÜLASYON değil mi? Bu borçları, uyutulan bizlerin TORUNLARI nasıl ödeyecekler? Verilen bu imtiyazları nasıl geri alacaklar? Ya bize soracakları?

      Maliye Bakanı açıklamış. SEKİZ MİLYON BEŞ YÜZ YİRMİ YEDİ BİN DÖRT YÜZ ELLİ İKİ vergi mükellefi BORÇLARINI yapılandırma talebinde bulunmuş! Yani kayıtlı vergi yükümlülüğü olanlar. Ya kayıtsızlar? Sonra Türkiye’nin 78.741.053 olan nüfusunu düşündüm. Ve aklıma AKEPE’NİN tarifi mümkün olmayan başarıları geldi! Gariban vatandaşın, en zor anında kullanmak üzere, cüzdanının kenarına sıkıştırdığı DOLARI bozdurmak için söylenenleri acı acı düşündüm..

      Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslâmi finansın uluslar arası döviz baskısından kurtulması gereğini vurgulayarak “Biz bunları artık şu veya bu parayla (yani dolarla değil) değil, gelin bu paraları altına dönüştürelim ve altınla ifade edelim. O zaman o para birimlerinin baskısı altında kalmayız” demiş.

     Bunun en kolayı, Cumhurbaşkanı ile Başbakanın birlikte karar vererek ilk yapacakları iş, Deniz Taşımacılığında NAVLUN ücretlerini DOLAR yerine ALTIN olarak tahsil edilmesidir. Deniz Ticaret Odası’nın NAVLUN hâsılat oda payının DOLAR yerine ALTIN olarak tahsil edilmesidir. Ben böylece bir yerden başlanabileceğini düşündüm…

     İnsan bu..Bu kadar da düşünemez mi?
      Her gün gelen Şehitlerimizi, Suriye’yi, Kıbrıs’ı, Avrupa Birliğini, Yunanistan’ın İŞGAL ettiği ON SEKİZ ADA MIZI, dövizi, terörü, HALEP’TE katledilen TÜRKMENLERİ ve de artık İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞINI da siz düşünün!

 

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2024 Her hakkı saklıdır. Başa Dön