30 Aralık 2013
Türk Tarihi’nde, Orhun Kitâbelerin de YARGAN, Selçuklular da SURTA, Osmanlı da, Karakullukçu, Cebeci, Topçu, Subaşı, Zaptiye sonra ise JANDARMA olarak tanıdığımız, JANDARMA Genel Komutanlığı’nın kuruluş tarihini 14 Haziran 1839 olarak bildiğimiz, ASKERÎ KUVVET’TEN bahsedeceğiz. Şu yıllın son günlerinde, gerçekten güzel şeyler yazmak varken, yolsuzlukların afişe olduğu, iktidarın yönetmek becerisinden yoksun olduğu ve de bunun için hiddetinin dozunu artırdığı bir dönemde, güzel şeyler yazmak maalesef elden gelmiyor.
Yolsuzluk iddiaları sonucunda ortalığın toz-duman olduğu şu günlerde, o kadar çok yazılıp-konuşuluyor ki, ne desek boş. Biz sadece ALLAH ıslah etsin diyelim, herhalde yeter. Bakın başbakan, o kadar izahtan yoksun beyanatlar veriyor ki, şaşırmamak mümkün değil. Mesela şu ifadeler (25.12.2013) O’na ait ; ‘’Önümüzdeki yıl Sarıkamış harekâtını, şehitlerimizin hatıralarına yaraşır şekilde, birçok etkinlikle yâd edeceğiz.’’ Diyor. Acaba bu etkinlikler bu sene değil de acaba neden gelecek yıl? Yüzüncü yılda yapılacak, doksan dokuzuncu yılda da yapılamaz mı?
AKEPE iktidarının, yapmayı tasarladığı malûm bir JANDARMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PROJESİ var. Konu basın tarafından haber ve yorum şeklinde zaman zaman dile getirilmiştir. Bunlardan, Sayın Ümit Özdağ’ın 9 Mart 2012 ve 13 Aralık 2013 tarihli yazılarını örnek olarak hatırlatabiliriz.
Cumhuriyet’in kuruluşuna, şekline, kazandırdıklarına dikkatlice bakmadan körü-körüne bir karşıtlık sergileyenler var. Cumhuriyet’in günümüze kadar kazandırdıklarını bir türlü anlamayanları, onun nimetlerinden istifade edenleri, buna rağmen, o tavrı neden sergilediklerini, anlamak ve izah etmek gerçekten çok güç. Bugünkü iktidarı, daha doğrusu ağırlıklı olarak büyük bölümünü de herhalde bundan ayrı tutamayız.
Gelelim JANDARMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE dönüştürülmek istenen JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI’NA ve onunla tarih boyunca neden ve nasıl uğraşıldığına.
Genellikle, 1579 de Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü ile DURAKLAMA, 1699 Karlofça Antlaşması ile GERİLEME devrinin başladığını, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile de Osmanlı’nın bilinen gücünden adım adım uzaklaştığını biliriz.
Babıâli’nin 18 Şubat 1856 günü ilân ettiği Islahat Hattı Hümayunu
Madde:22
‘’ Hukuk müsavatı vazife müsavatıyla kaim olmak itibariyle Müslümanlar gibi Hıristiyanlar vesair gayr-i Müslimler de askerlik hizmetiyle mükellef olacaklar ve bu mükellefiyetlerini fii’len ifa edebilecekleri gibi BEDEL vermek suretiyle de eda etmek hakkını haiz olacaklardır.’’
1863’de yürürlüğe giren ‘’Ermeni Milleti Nizamnamesi’’
Doksan dokuz maddeyi de, burada yazma mı herhalde beklemezsiniz!
3 Mart 1878 Ayastefenos Antlaşması;
Bu Antlaşmanın maddelerini de, size zahmet, bir yerlerden bularak okuyacağınıza inanıyorum!
13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması;
Madde II: Düzen ve genel güvenliğin korunması ilin kendisinde bulunacağından, her yıl il genel gelirlerinin %20 si devlet hazinesine verilecektir. İlin geri kalan gelirlerinden mülkiye, adliye, JANDARMA, milis örgütü için gereken ödenek ayrıldıktan sonra gelirler fazlası şu suretle sarf olunacaktır. (….)
Madde V: İl İnzibat Kuvveti: 1) JANDARMAYA, 2) Gönüllü Örgütüne dayanır, Gönüllü askerler, Kürt, Çerkez ve diğer göçebe aşiretler halkı dışında olmak üzere, Ermenilerden ve en az beş yıldan beri ilde oturmakta bulunan Ermeni olmayan halktan teşkil olunacaktır.
JANDARMA bütün il dâhilinde güvenliğin korunması ve devamıyla meşgul olacaktır.
JANDARMAYI, il genel kuvvetleri kumandanının onayıyla genel vali tarafından tayin olacak bir kumandan idare eder ve JANDARMA, derhal kendisinin emrine verilir.
Gönüllü askerler, genel kuvvetler kumandanının emri altında olacak ve gerektiğinde JANDARMAYA yardım etmekle yükümlü bulanacaktır. Adi hallerde, polis kuvveti dört bin silahlı erden meydana gelecek ve Osmanlı Hükümeti diğer silâhaltındaki askerler gibi bunları, ildeki müstahkem yerlere istediği gibi, yollayıp dağıtamayacaktır. (…..)
16 Haziran 1880’de Yarbay Wilson’un görüşleri:
(………) Bir Medeni Kanun yapılması, rüşvet ve ihtilâsa müteallik kanunların tadili, hapishanelerin ıslahı, hakiki bir JANDARMA Teşkilatı kurulması ve bunlara batılı subaylar tayini, Hıristiyanların da JANDARMA olmaları (…)
7 Eylül 1880’de altı devletin Osmanlı’ya verdiği nota, (özetle) :
Adli örgütte ıslahat uygulandığını gösterecek bir emare yoktur. Bütün vilayetlere şamil ıslahat memnuniyet verici bir husus ise de, her şeyden evvel 61. Maddenin öngördüğü iller ele alınmalıdır. Sadece bucak reisleri değil, daha yüksek dereceli memurlar da bölgenin nüfusuna göre çoğunlukta olan mezhepten seçilmelidir. JANDARMA Teşkilatı’na subay ve er olarak gayrimüslimler de girmelidir. (…..).
3 Ekim 1880’de Osmanlı bu notaya şu cevabı (özetle) veriyordu:
Diyarbakır, Bitlis, Van ve Erzurum mahkemeleri ıslah olunacaktı, bu illerde polis ve JANDARMA yeniden düzenlenecekti. JANDARMA Albayları Harbiye Nezaretinden tayin edilecek, diğer subayların seçimi alay meclislerince yapılıp tayinleri valilerin teklifi üzerine Harbiye Nezaretinden yapılacaktı. (…..)
9 Eylül 1881’de başka bir nota ile aynı şeyler tekrar isteniyordu.
22 Ekim 1895 günü Müşir Şakir Paşa’ya verilen talimat:
(…….) Md 20: Polis memurları vilayetin nüfus oranına göre Müslüman ve Hıristiyanlardan olacaktır.
Md. 22: JANDARMA subayları ile küçük subay ve erler nüfus oranı ölçüsünde olacaktır. (…..).
26 Ağustos 1896’da Ermeni talepleri:
(…….) Milis, JANDARMA ve polisin yerli halktan ve Avrupalı bir subay komutasında olması.
1908 Tarihli Taşnakların bir telgrafı:
(…….) Ancak bu 6 vilâyetin iki gruba ayrılması, birinci grupta Bitlis, Van ve Erzurum’un, ikinci grupta Sivas, Diyarbakır ve Harput’un yer alması, bu vilâyetlerdeki valiliklerin kapatılması ve başlarına birer mutasarrıf gönderilmesi ve grup merkezlerinde (Erzurum ve Harput) çalışacak ve 2 Ermeni,2 Müslüman, 2 Ecnebi ve tercihan İngiliz bir reisten oluşacak 7 üyelik bir komisyon marifetiyle buraların yönetilmesi kararlaşmış, JANDARMA ve polis Avrupalılarca idare edilecek ve Avrupalı adliye müfettişleri de istihdam edilecekmiş. (…..)
30 Haziran 1913 Tarihli Rus tasarısı: (…….).
Md. 3: Bu genel vali, vilâyetin icra reisi olup hiç istinasız bütün memurları tayin ve azledebilir. Keza yargıçları da tayin eder. Polis ve JANDARMA doğrudan doğruya onun buyruğu altındadır. İstediği takdirde asayişin kuvvetlendirilmesi için ordu da buyruğu altına verilir. Memur, yargıç, polis ve JANDARMALAR yarı yarıya Müslüman ve Hıristiyan olacaklardır. (……).
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi:
Madde 5: İç güvenlik ve sınırların denetlenmesinde görevli askeri kuvvetler dışında, Türk ordusunun hemen terhis edilmesi.
Madde 12: Bütün telsiz, telgraf ve iletişim istasyonlarının Bağıtlı Devletler tarafından denetim altına alınması.
HERKESİN BÜTÜN MADDELERİNİ EN AZ İKİ DEFA OKUMASI GEREKEN;
10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması:
Madde 62: Fırat’ın doğusunda ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin 11/2. Ve 3. Fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin nüfusça üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır.
Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, bu sorun, komisyon üyelerince, bağlı oldukları Hükümetlerine götürülecektir. Bu plân, Süryani-Geldaniler ile bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır; bu amaçla, İngiliz, Fransız, İtalyan, İranlı ve Kürt temsilcilerinden oluşan bir Komisyon incelemelerde bulunmak ve işbu antlaşma uyarınca, Türkiye sınırının İran sınırı ile birleşmesi durumlarında, Türkiye sınırında yapılması gerekebilecek düzeltmeleri kararlaştırmak üzere bu yerleri ziyaret edecektir.
Madde 64: İşbu Antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye’ye önerirse, Türkiye, buna uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir.
Bu vazgeçmenin ayrıntıları Başlıca Müttefik Devletlerle Türkiye arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır.
Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul ilinde kalmış kesiminde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Müttefik Devletlerce karşı çıkılmayacaktır.
Madde 156: JANDARMA birlikleri, Türkiye toprakları üzerine dağıtılacaktır; Türkiye, bu amaçla, sınırları 200. Maddede öngörüldüğü gibi saptanacak bölgelere bölünecektir.
Her yerel bölgede yaya ve atlı, makineli tüfekle silâhlandırılmış, yönetim ve sağlık hizmetleriyle donatılmış birliklerden oluşan bir JANDARMA birliği kurulacaktır, Bu JANDARMA birliği, illerde, sancaklarda ve ilçelerde, vb. bulunduğu yere bağlı bir güvenlik hizmeti kurulması için gerekli birlikleri sağlayacak ve bölgenin bir ya da birkaç noktasında gezici yedek kuvvetler bulunduracaktır.
Özel görevleri yüzünden, bu JANDARMA birliklerinin, topçusu da, teknik silâhları da olmayacaktır.
Bu JANDARMA birliklerinin toplam personel sayısı, 155, maddede öngörülen kara kuvvetinin toplam personelinin içinde sayılmak üzere, 35.000 kişiyi geçmeyecektir. Tek bir JANDARMA birliğinin toplam personel sayısı, JANDARMA birlikleri toplam personelin dörtte birini aşmayacaktır. Herhangi bir JANDARMA birliğinin unsurları, 200. Maddede öngörülen Müttefikler arası Komisyonun özel izni olmadıkça, kendi bölgesinin toprakları dışında kullanılmayacaktır.
Madde 163: 153. Maddede saptanan süre içinde, şimdi var olan tüm JANDARMA kuvvetleri, 156. Maddede öngörülen JANDARMA birlikleri içinde toplanacaktır.
Madde 164: İşbu kesimde düşünülmeyen herhangi bir birliğin kurulması yasaktır.
Madde 167: Bütün subaylar muvazzaf subay olacaktır.
Şu sırada orduda ve JANDARMADA hizmet gören ve yeni kara kuvvetinde kalacak olan subaylar en az kırk beş yaşına kadar hizmette kalmayı yükümleneceklerdir. Şu sırada orduda ve JANDARMADA hizmet gören ve yeni kara kuvvetine alınmayacak olan subaylar, her çeşit askerî hizmet yükümlülüğünden bağışlanacaklar ve kurumsal ya da uygulamalı hiçbir askerlik eğitimine katılmayacaklardır. (…..)
Madde 170: (……)Her yönetim çevresinde, ister kent ister kır polisi olsun, yerel polis ile orman bekçileri, JANDARMAYA ilişkin 165. Maddedeki ilkeler uyarınca göreve alınacak ve bu ilkeler uyarınca komuta ve yönetime bağlı olacaklardır.
Türkiye’nin sivil yönetiminin bir parçası olarak, Osmanlı kara kuvvetinden ayrı kalacak Osmanlı polisinde Müttefik ya da tarafsız Devletlerce verilecek subaylar ya da görevliler, Osmanlı Hükümetinin yönetimi altında, sözü edilen polisin komutasına ve eğitimine katılacaklardır. Bu subayların ve görevlilerin sayısı, benzeri Osmanlı personelinin yüzde on beşini geçmeyecektir.
Madde 200: I/a; Türkiye’nin, 170. Madde uyarınca elinde bulundurmasına izin verilecek gümrük polisi, yerel kent ve kır polisi görevlilerinin, orman bekçilerinin ve benzeri görevlilerinin sayısını saptamak. (….)
2/a: Osmanlı Hükümeti ile işbirliği ederek, bu bölümün 1. Kesiminin 1-IV. alt kesimlerinde öngörülen temeller üzerinde Osmanlı kara kuvvetlerini düzenlemek ve 156. Maddede öngörülen yerel bölgeleri sınırlandırmak ve son olarak, çeşitli yerel bölgeler arasında JANDARMA birliklerinin dağılımını sağlamak.
b) 156. Ve 157. Maddelerde öngörüldüğü üzere, bu JANDARMA birlikleri ile özel birliklerin kullanılışını ve sözü edilen maddeler uyarınca saptanmış olan bu kuvvetlerin dağıtımında Osmanlı Hükümetinin geçici değişiklikler getirilmesi yönündeki istekleri konusunu karara bağlamak.
c) 159. Maddede öngörülen koşullar altında Osmanlı JANDARMASINDA göreve kabul edilecek müttefik ya da tarafsız devletler subaylarının uyruklarına göre oranını saptamak ve sözü edilen maddede bunların çeşitli görevlere katılmaları koşullarını düzenlemek.
Yukarıda aktarmaya çalıştığım antlaşma maddelerinin şayet iyi okuyacak olursak, yıllardır JANDARMA ile neden ve nasıl uğraşıldığını herhalde anlamış oluruz. Bunu anlamaya çalışırken, dönemin, OSMANLI’NIN gerileme ve sona yaklaşma dönemi olduğu açıkça görülecektir.
Şimdi, sözde açılım süreci ile birlikte konuya bakacak olursak, Ortadoğu’da ki, akan kanı ve bitmeyen karışıklıkları dikkate alırsak, JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI’NIN, neden ve nasıl JANDARMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE dönüştürüleceğinin altında yatanları da anlamış oluruz.
Başka, neyi anlamış oluruz: SERV Maddelerini bir paçavra gibi yırtan TÜRK MİLLETİ’NİN hiçbir zaman ‘’dış güçlerin operasyonları’’ ifadelerinin arkasına saklanmadığını;
‘’ülke ve millet varlığı çıkarları ile uyuşmayan’’ ‘’niyetlerinden emin olunmayan’’ ‘’dar bir oligarşik kadronun’’ ‘’YENİ BİR İSTİKLÂL SAVAŞI’’ vermesine asla müsaade etmeyeceği de anlamış oluruz.
Aksi taktirde, her aklınıza geldiğinde, sadece belagatinize inanarak okuduğunuz Mehmet Akif Ersoy’un her mısrası sizi çarpar.
Ölümünün 77. yılında RAHMETLE andığımız, İSTİKLÂL MARŞIMIZ şairinin; ‘’ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLÂL MARŞI YAZDIRMASIN’’ ifadelerini anlayamayanlara bilmem ki başka ne söylenir?
Türk Milleti’ne sağlıklı, aydınlık ve başarı dolu nice yıllar diliyorum.
KAYNAK : - Sevr Antlaşması (İbrahim Sadi Öztürk)
- Ermeni Dosyası (Kâmuran Gürün)
- Açık Kaynaklar
Kenan Mutlu Gürses