30 Kasım 2014
Konuyu, isterseniz 1473’e, 1514’e isterseniz 1699 Karlofça, isterseniz 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından, isterseniz 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar götürerek başlata biliriz. Dilerseniz, yabancıların pek sevdiği, Islahat ve Tanzimat Fermalarından da başlata biliriz. Osmanlı’nın sona sürüklenmesinin nedenlerinden sadece biri olan yetersiz yönetim anlayışı, o anlayışı düzeltmek-düzeltmemek arasında gidip-gelişi, dış güçlerin dayatmaları, REFORMLAR yapıyorum derken, sürüklendiği mecrayı ve İmparatorluğun acı akıbetini hepimiz bilmekteyiz.
Bundan sonrasını ve 91 yıllık CUMHURİYET TARİHİMİZ ise hepimizin malûmudur. DERSİM İSYANLARI da, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen, mutlaka iyileştirilmesi gereken bir ‘’ÇIBANBAŞI’’ ve yaradır.
Dilerim, bu tarihin akışı içerisinde olanları, bugün bizi yönetme iddiasında olanlar da biliyor ve anlıyorlardır! Dilerim, (Evlâd-ı Kerbelâyız, günahsızız, ayıptır, günahtır, cinayettir) sözlerinden hareketle, DERSİM İSYANLARINI ‘’modern Kerbelâ’’ ya benzetme gafletinden bir gün kurtulmuş olurlar.
Yine dilerim, dün ve de bugün ‘’coğrafya’’, ‘’din’’ ve ‘’aidiyet’’ kaynaklı, ‘’BEN-BİZ’’ eksenli ‘’İNSAN-MİLLET’’ egosu ile ‘’GÜÇLÜ’ ’nün yanında yer alma meylimiz, bir gün doğruya yönelerek, yaşadıklarımızla yaşadığımız bütün olayların ana nedeni olmaktan bizleri kurtarmış olur. Tabii, bunların üzerinden ‘’LİDERİ’’, ‘’AĞA’’ yı, ‘’BEY’’ i, ‘’PAPAZ’’ ı, ‘’ŞEYH’’ i, ‘’MOLLA’’ yı ve de ‘’FEODİLETE’’ i kaldıra bilirsek!
Diğer tarafından düşünecek olursak; etnik aidiyeti ne olursa olsun bu coğrafyada TÜRK MİLLETİ olarak, Süryaniler, Ezidiler, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Keldaniler, Kürtler, Zazalar, Nesturîler, Aleviler, Kızılbaşlar, Çerkeşler velhasıl 72 MİLLET bir ve birlikte yaşamasını becerebilseydik, bugün bulunduğumuz nokta ‘’HAYAL’’ dünyamızın da ötesinde olurdu.
Şunu hepimiz çok iyi bilmekteyiz ki, Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da ANADOLU İNSANİ ve ANADOLU hep yoksuldu. Bunun için, YOKSULLUK ve de DEVLETİN ceberutluğu, asker ve vergi alması için yaptığı uygulamalar, İSYAN etmek, başkalarına saldırmak için mazeret gösterilemezdi, gösterilmemeliydi.
Bir dönem, Çerkeşlerin, Kürtlere ve Ermenilere, Kürtlerin Ermenilere ve Türklere yaptıklarını tasvip edemeyeceğimiz gibi, birlikte yaşadığımız Ermenilerin Ayastefenos ve Berlin Antlaşmalarına kadar geçen sürede ve daha sonra yaptıklarını da tasvip edemeyiz.
Başka bir pencereden bakarsak; coğrafi yer adlarının değiştirilmesi yönünde koparılan patırtıda, yersiz ve tutarsızdır. Şayet, tarihe, etnisiteye, kültüre bağlı yer adlarının geri getirilmesini istiyorsak, Hititler’ in, Asurların, Urartuların ve Hristiyan Romalıların vermiş oldukları yer isimlerinin neden değiştirildiğini, bugün o isimlere neden dönülmek istenmediğini de tartışmamız gerekmez mi? Kaldı ki, bu konuda ANADOLU COĞRAFYASINDA tek bir KÜLTÜREL izi, tek bir eseri bulunmayan Kürtlerin şapkalarını önlerine koyup hiç konuşmamaları gerekir.
Bu kadar laftan sonra gelelim şu ÖZÜR DİLEME MESELESİNE: Doğu da, dolayısıyla TUNCELİ bölgesinde 1800’lerden itibaren AŞİRETLERİN önce kendi aralarında başka AŞİRETLERE, TÜRK ve HIRİSTİYAN yerleşimlerine karşı yaptıkları baskınların, yağmaların, talanların, soygunların, gaspların, öldürmelerin sayısız örneği ve belgesi bulunmaktadır. Biz, bugün bile ayrıştırıcı, çatıştırıcı bir dile dönüşmemesi için, belgelerde yapılanlar açık açık adlandırıldığı halde, bunlara kibarca ŞEKAVET diyerek geçiyoruz. Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivlerimiz bir yana, bütün bunları yabancı arşiv kaynaklarında da görebilirsiniz.
Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında daha da artan bu ŞEKAVETLER! de, şüphesiz o savaşın yarattığı bütün olumsuzlukların da payı vardır. Ancak burada dikkat çeken en önemli husus, bu olumsuzluklardan kurtulmak için her türlü melanete, Türklerin, Hıristiyanların değil de, Kürtlerin başvurmasıdır. Kürtlerin Türklere ve Hıristiyanlara saldırmalarıdır. Üstüne-üstlük, birde Osmanlı’nın Hamidiye Alayları ve sonrasında Kürtlere verdiği taviz işin tuzu-biberi olmuştur.
Kaldı k, o açlık ve sefalet ortamında herkes dayanılmaz bir YOKSULLUK içerisindeyken, Kürtlerin hızla SİLAHLANMASI en çok dikkat çeken husustur.
Bu döneminde, KÜRT BABASI dedikleri II. Abdülhamit dahi bu isyanların yayılmasını önleyememiştir. Burada başarılı olamamanın nedenlerinin yanına, Ermeni zorbalarının da kendi soydaşlarına perişanlık yaşatmaları ile Kürt Aşiret zorbalarıyla beraber hareket etmeleri de gözden uzak tutulmamalıdır. İşte bu EŞKIYALAR bütün bir BÖLGEYE yıllarca, birlikte kan kusturmuşlardır.
Dünyanın neresinde, EŞKIYALIĞIN, GASBIN, HIRSIZLIĞIN, SOYGUNUN, TALANIN, ÇAPULCULUĞUN ve KATLİAMLARIN savunulduğu, sonradan kutsandığı görülmüştür. Bugün bunlar hiç yaşanmamış gibi, DEVLETİN, olanları ‘’ŞEKAVET’’ ‘’EŞKIYALIK’’ ‘’FEODALİZM’’ ‘’TERÖR’’ ve ‘’KÜRT MESELESİ’’ demesini bile alaycı bir üslupla değerlendirenler var aramızda. Hatta isyancılara karşı ‘’HAREKÂT’’ ‘’TEDİP’’ ‘’TENKİL’’ ‘’SÜRGÜN’’ ‘’İMHA’’ ‘’ASİMİLASON’’ gibi kullanılan ifadeleri ZORBALIK olarak niteleyen ve kendisine TARİHÇİ diyebilen geri zekâlılarla birlikte yaşamaktayız.
Şayet ÖZÜR DİLENECEK İSE; MUNZUR nerede başlar, nerede biter? Kim, kimler, ne zaman, nerede, nereye DERSİM demişlerdir? Bütün O BÖLGE NERESİDİR? O gün, yani 1937-1938’ DERSİM İSYANININ BASTIRILMASINA kadar geçen YÜZ ELLİ YILLIK sürede AŞİRETLERİN ÖLDÜRDÜĞÜ İNSANLAR KİMDİR. AŞİRETLER KİMLERİN MALLARINI GASP ETMİŞTİR? KİMLERİN EVLERİNİ, AHIRLARINI, YUVALARINI, KÖYLERİNİ YAKIP YIKMIŞTIR? GERÇEKTEN YÜZ ELLİ YIL MAĞDUR OLAN, ACI ÇEKEN KİMLERDİR?
Bu nedenlerle ve öncelikle, GÜNAH ve GÜNAHKÂRIN en büyüğü olan AŞİRETLER, mağdur ettikleri, öldürdükleri, soydukları O’ MAĞDUR İNSANLARIN AİLELERİNDEN yaptıkları için ÖZÜR DİLEMELİDİR.
Şayet AKIL denen bir şey varsa! Tarihin AKLI varsa! Devletin AKLI varsa! İnsanın AKLI varsa! Tarihin her anına, her noktasına, her insanına bakarak, bilerek konuşmalıdır. Bu MİLLETİN İKİ YÜZ YILDIR yaranın kabuğunu KARDEŞLİK-BARIŞ ve BİRLİK adına kaşımamasının ÖZÜR DİLEMEKTEN daha büyük bir ERDEM olduğu, başta DEVLET adamları olmak üzere herkesçe dikkate alınmalıdır.
‘ Atatürk, Singeç Köprüsü’nün açılışını yaparken Tuncelili bir ihtiyarın övgü dolu sözlerine şu yanıtı verdi:
“Hatasız kul olmaz diye bir söz vardır. Birkaç kişinin hata yapmasıyla bu hataya uzaktan yakından ortak olmamışları bir tutamayız. Sizler bizim kanımızdansınız, bizim insanlarımızsınız. Geçmişteki ufak tefek hataları, küçük ve manasız davranışları unutmaya mecburuz. Kin beslememeye, kardeşliğimizi sürdürmeye mecburuz…’’
Evet, Kardeşliğimizi sürdürmeye mecburuz, mecburuz. Bu mecburiyet karşısında KİM KİMDEN ÖZÜR DİLEYECEK?
Kenan Mutlu Gürses