31 Aralık 2015
Orta Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgemizde, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı, Rusya'nın, İngiltere'nin ve Fransa’nın yıllardır devam eden emellerini daha da körüklemiş, o körüğün rüzgârına Ermeniler ile Kürtleri de katmıştı. Osmanlı ise bütün tebaasının kendi yanında var gücüyle savaşacağı gafletine kapılmıştı. O gafletin en büyüğünü imparatorluk coğrafyasında ki Müslümanların yanında olacağını düşünerek tatmıştı. Hint’ten Mısır’a, Araplara kadar, bütün güvendiği Müslümanlar, Türklere saldırmış, arkadan vurmuş, O’ “kavmi necip” milletinin bağlılığı değil ihanet duyguları depreşmişti. Osmanlının, ÜMMETİM diyerek koruduğu, kolladığı Müslümanlar BİR MİLYON BEŞ YÜZ BİN TÜRK’Ü şehit etmişti.
O günlerde arkalarından ağıtlar yakılan, mezarlarının yerleri dahi belli olmayan ŞEHİTLERİMİZ hatırlanmadığı gibi, feryatları göklere çıkan ANALARIN GÖZYAŞLARINI DA artık bazıları hiç hissetmiyorlar.
O günlerde yaşananlardan ders almayan Osmanlı Padişahı tarafından (Vahdettin) ülke İngiliz mandası yapılıyor, milletle değil de ümmetçilikle hareket eden zihniyeti İngilizler yönlendiriyor ve yönetiyordu. Olanlar yetmezmişcesine, yeniden şeriat devleti kurdurmak hayalleri yaşanıyordu.
Vahdettin’e yol gösteren İngilizlerin yaptıklarını bakın Mareşal Fevzi Çakmak o günlerde nasıl özetliyor: “Diledikleri yolda bir hükümeti başa getirip, bizi bize kırdırmak istiyorlardı. Malûmunuz olan hattı hümayunlar ve fetvalar, İslâm’ı birbirine düşürmek için 1400 yıllık İslâm tarihinde misli görülmemiş bir İngiliz arabozuculuğunun acı bir belgesidir” diyordu.
Yıllardır Osmanlı Padişahının MÜLKÜNÜ Yahudilere satmadığı anlatılır. Ama arka planına bakılmaz! Mekke Şerifi Hüseyin’in, Osmanlı’ya karşı İngilizlerle yaptığı anlaşma anlatılmaz. (1915-1916) Filistin de bir Musevî devleti kurulması için Balfour Bildirisini imzalandığı söylenmez. Mekke de TÜRK Birliklerine saldırdığı (5 Haziran 1916) konu edilmez. Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal’ın San Remo Konferansında aldığı tavırla, Yahudilerin Filistin’e göç etmeğe başladığı dile getirilmez.
Körü körüne Osmanlıcılıkla, Rus, İngiliz ve Fransızlarla işbirliği içerisinde yer alan Araplar, KÜRTLER ve Ermenilerin işbirliği, Yahudilerin Filistin’e göç etmeğe başlaması, GÜNEY bölgemize ayrılık tohumlarını ekmiş, emperyalist güçlerin oyun alanı olmuştur. Bugün ki yara, o günlerden günümüze kadar gelmiş, şimdi yeniden kanatılmaya başlanılmıştır.
Geçmişteki sayısız Kürt İsyanlarına ve Milli Mücadele yıllarına bakacak olursak, bugün Uluslararası güçlerin dün olduğu gibi, bugünde kullandığı Kürtçülerin, geçmişte neler yaptıklarını ve de neler dediklerini hatırlamakta yarar var.
O yıllara bakınca, Kürtçüler üzerinde ki ilk oyunların Ruslar tarafından başlatıldığını, Milli Mücadeleyi sonuçsuz bırakmak için yine Kürtçüleri İngilizlerin nasıl kullandığını unutmayalım. Bugün ki gibi Kürtlerin ve Kürtçülerin o gün de var olduğunu, İngiliz kışkırtmalarına Kürtlerin büyük bir bölünün katılmadığını ayrıca hatırda tutalım.
Hatırlarsak; 1921 yılında yapılan Londra Konferansı’na, İngilizler Türklerin yanında Kürtleri de çağırmışlardı. Kürtçüler gibi kullanılmayı, oyuna gelmeyi kabul etmeyen Kürtler, O’ tarihte TBMM’ne gönderdikleri telgrafta;
“Kürtlerin kaderi, Türklerin kaderi ile aynıdır. Misakı Milliye göre barış yapılmasını sağlamak için bütün varlığımızla hükümetimize yardımcı olacağımızı, TBMM Hükümeti içinde KÜRTLÜĞÜN ayrı bir unsur olarak görüldüğünü hiçbir zaman duymak istemediğimizi bildirir, başarılar diler, saygılar sunarız” diyordu KÜRT AŞİRETLERİ.
Milli Mücadeleyi hazmedemeyen yapılar, Mustafa Kemal Atatürk ve Silâh arkadaşlarının var ettiği TÜRKİYE CUMHURİYETİ üzerinde, akıllarınca oyun oynamaya kalkışmışlardır. Türk Milletinin, etnik kökeni ne olursa olsun “NE MUTLU TÜRKÜM “ diyen kimseyle bir problemi yoktur. Türk Milletinin Cumhuriyet değerleriyle oynamayan, Cumhuriyet kanunlarını eksiksiz uygulayan bir yönetim özlemi vardır.
“YURTTA SULH, CİHANDA SULH” şiarı ile alt edemeyeceği terör, etkisiz kılamayacağı CUMHURİYET düşmanı kalmamalıdır. Sadece ANALAR değil, TÜRK MİLLETİ ağlamamalıdır. Bu topraklarda 1376 yıl sonra camiler NAMAZ kılınmaz hale getirilmemelidir. 100 yıl öncesi gibi SEVR ANLAŞMASI şartlarına benzer şartlar önümüze konulmamalıdır. 100 yıl öncesi gibi topraklarımız ve sınırlarımız da teröristler, yabancı güçler cirit atmamalıdır. “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”.
Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, yeni yılın Türk Milletine, bütün insanlığa, barış, huzur, sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini diliyorum.
Kenan Mutlu Gürses