27 Haziran 2025
2 Mayıs 1878
İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury’nin İngiltere’nin Osmanlı Devleti Elçisi Henry Layard’a “BabIâli’ye bir Rus tecavüzü olması hâlinde İngiltere’nin sultanın Asya’daki imparatorluğunu müdafaa etmeyi deruhte edeceği bir savunma ittifakı yapacağını" söylemesi.
5 Mayıs 1878
Başbakan Lord Beaconsfield, Kıraliçe Victoria’ya şu yazıyı gönderiyordu: “Bâbıâlî, Kıbrıs’ı Majestenize verirse ve aynı zamanda İngiltere, Türkiye ile bir savunma paktı imzalayarak Asya Türkiye’sini Rus istilâsına karşı koruyuculuğu altına alırsa, Akdeniz’deki İngiliz gücü o bölgede salt biçimde genişleyecek ve Majestenizin Hindistan İmparatorluğu büyük ölçüde güçleşmiş olacaktır. Kıbrıs, Batı Asya’nın anahtarıdır. Böyle bir anlaşma, Avrupa Türkiye’sini de büyük ölçüde güçlendirecek ve bir tüm olarak Türkiye, savaştan önceki durumuna oranla, Rusya’ya karşı daha güçlü bir engel olacaktır. Bu siyasa uygulanırsa (ve uygulanmalıdır), Majestenizin İmparatorlar arası koalisyondan da korkmaya bir neden olmayacaktır. Bu anlaşma, Majestenizin Hindistan imparatorluğunu İngiltere ile birleştirecektir. Lord Beaconsfield yakında huzurunuza kabul edileceğinden, bu önemli konunun görüşülmesini o güne dek erteleyecektir”
10 Mayıs 1878
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyükelçisi Layard’a Kıbrıs’a yerleşme girişiminin başlatılması için talimat verdi.
Mayıs 1878
Layard, 23 Mayıs’ta, Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ile bu konu hakkında yaptığı görüşmede; Ayestefanos Antlaşması’nın İngiltere tarafından yok sayılarak Türkiye’nin lehine bir anlaşma hazırlanacağını, Rusya’nın Kars, Ardahan ve Batum dışında başka bir yeri işgal etmeye kalkışması hâlinde İngiltere’nin bunu engelleyeceğini ifade ederek bunların karşılığında Doğu’da Hristiyanlar için ıslahat yapılmasını ve Kıbrıs Adası’nın idaresinin İngiltere’ye verilmesini istedi..
Elçi Layard, 25 Mayıs’ta Padişah II. Abdülhamit ile yaptığı görüşmede de devletinin teklifini hükümdara ilettikten sonra Ayestefanos Antlaşması’nın Devlet-i Aliyye’nin zararına olduğunu, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne yardım etmek istediğini, bunun olabilmesi için de Malta ve Londra’dan donanma için araç gereç gönderilmesi gerektiğini ve bunların depolanması için Kıbrıs Adası’nın idaresinin geçici olarak İngiltere’ye bırakılmasını arz etti..
Osmanlı Devleti bu teklife karşı çıksa da İngiltere’nin “Ayestefanos Antlaşması’nı olduğu gibi bırakma” tehditleri sonucunda kabul etmek zorunda kaldı.
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, 23 Mayıs 1878’ de Osmanlı’ya resmen başvurup Kıbrıs’ın İngiltere’ye verilmesini istedi. Osmanlı Dışişleri Bakanı Saffet Paşa, İngiltere’ye itiraz edince İngiliz yetkili tarafından diplomatik olarak tehdit edildi. İngiltere ile Osmanlı arasında 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan anlaşmaya ek olarak 1 Temmuz 1878 de bir anlaşma daha imzalandı. 6 maddelik anlaşmaya göre; Kıbrıs’ta bir dini mahkeme ile evkaf idaresi bulunacaktı. Osmanlı, Kıbrıs’ta padişaha ait olan taşınmazları serbestçe satabilecekti. İngiltere her yıl Osmanlı’ya 22 bin 936 kâse altın ödeyecekti. Anlaşmanın en önemli maddesi olarak 6. madde görülmekteydi. Buna göre Rusya, Osmanlı’dan aldığı Kars’ı ve diğer yerleri Osmanlıya iade edecek olursa İngiltere’de Kıbrıs adasını boşaltacak ve 4 Haziran 1878 anlaşması yürürlükten kalkacaktı.
Böylece 1960 yılına kadar sürecek olan Kıbrıs’ta İngiltere hâkimiyeti başlamış oluyordu. Söz konusu olumsuz durum Kıbrıslı Türkleri derinden etkilemiştir. Dolayısıyla Kıbrıs’ın İngiltere’nin idaresine girmesiyle birlikte bir kısım Kıbrıslı Türk adadan ayrılarak Türkiye’ye göç etmiştir. 1914 yılına kadar adayı mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere idare eden İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na kendisinin aleyhine girdiği için Kıbrıs adasını ilhak ettiğini bildirir. Bu karar üzerine Osmanlı Devleti’nin bir şey yapamaması sonucunda ümitsizliğe kapılan birçok Kıbrıslı Türk adadan ayrılmıştır. İngiltere 1915 yılında ise adayı kendi yanında savaşa dâhil olması şartıyla Yunanistan’a teklif etti. Ancak savaşı Almanya’nın kazanacağını düşünen Yunanistan bu teklifi kabul etmez. Yunan hükümetinin I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru savaşa kendi lehine dâhil olmasına karşın İngiltere adayı Yunanistan’a vermekten vazgeçmiştir. Bu arada ilgili dönemde adada, Rumların Enosisçi faaliyetlerine karşın Kıbrıslı Türkler de adanın Türkiye’ye geri iade edilmesi yönünde faaliyet göstermekteydiler.
16 Mayıs 1878
Türkiye ile İngiltere arasında bir savunma paktı imzalanması projesini İngiliz Kabinesi 16 Mayıs 1878’de onaylıyor; aynı gün kaleme alınarak İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Mr. Layard’a gönderilen yazıda şöyle anlatılıyordu:
“İki koşul gerekli görülüyor: savunma paktımızın herhangi bir değeri olabilmesi için, içişlerimizdeki ayrılıklar bizi engellememeli; Asya’da uyanık davranarak yardımda bulunabilmemiz için bize her çeşit kolaylık gösterilmelidir. Birinci amacı yerine getirebilmemiz için, Bâbıâlî, Asya’daki Hıristiyanların iyi biçimde yönetilecekleri konusunda antlaşmada (Aya Stefano) Rusya’ya verilen güvence gibi bize güvence vermeli ve bu yerine getirilmez ve suistimal olursa, Bâbıâli’ye öğüt vermek veya onu kınamak için bize özel ayrıcalık hakkı tanımalıdır. İkinci amacı gerçekleştirebilmemiz için, Bâbıâlî bize Kıbrıs’ı işgal yetkisi vermelidir. Kıbrıs’ın işgalimizde bulunması, Anadolu ve Suriye’ye yakınlığı bakımından çifte yararlı olacak; açıktan açığa düşmanca davranışta bulunmadan ve Avrupa'nın barışını bozmadan, savaş gereçlerini ve gerekirse Anadolu ve Suriye’deki askerî harekât için gerekli askerleri bir yerde toplamamıza yardımcı olacak; öte yandan, ana topraklar üzerinde bize üs verilmesinin öteki devletler arasın da yaratacağı kıskançlığa yol açmayacaktır.. Kıbrıs’ı Bâbıâlî’ye karşı düşmanca davranışlarda veya Türkiye’nin bölüşülmesine yol açacak bir biçimde kullanacak değiliz. Onu, Asya imparatorluğunu Rusya’ya karşı savunmayı üstlendiğimiz anlaşmanın çerçevesi içinde işgalimizde bulunduracak; bunun, Rusların Ermenistan’daki istilâlarının bir sonucu olduğunu; Rus saldırganlığı sona erer ermez, savunma paktımızın ve Kıbrıs’ı işgalimizin sona ereceğini kesinlikle şart koşacağız”.
23 Mayıs 1878
Layard, Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ile bu konu hakkında yaptığı görüşmede; Ayestefanos Antlaşması’nın İngiltere tarafından yok sayılarak Türkiye’nin lehine bir anlaşma hazırlanacağını, Rusya’nın Kars, Ardahan ve Batum dışında başka bir yeri işgal etmeye kalkışması hâlinde İngiltere’nin bunu engelleyeceğini ifade ederek bunların karşılığında Doğu’da Hristiyanlar için ıslahat yapılmasını ve Kıbrıs Adası’nın idaresinin İngiltere’ye verilmesini istedi….
23 Mayıs 1878
23 Mayıs 1878’de İngiliz Büyükelçisi Henry Layard, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’in talimatıyla Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa’yla yaptığı bir görüşme esnasında İngiltere’nin Kıbrıs Adası’yla ilgili niyetini açıkça ortaya koydu. H. Layard, Kıbrıs’ın idaresinin İngiltere’ye verilmesi ve Osmanlı tabiiyetindeki Hristiyanlara yönelik bir ıslahat programını kabul etmesi karşılığında Ayastefanos Antlaşması’nda Osmanlı Devleti’nin çıkarları doğrultusunda yardımda bulunmayı teklif etti. İngiliz Büyükelçisi, yapılan teklifin Osmanlı Devleti tarafından olumlu karşılanması durumunda İngiltere’nin, Rusların Kars, Ardahan ve Batum dışında herhangi bir yeri işgaline müsaade etmeyeceğine dair söz verdi.
23 Mayıs 1878
İngiltere, İstanbul’daki Büyükelçisi Henry Layard vasıtasıyla 23 Mayıs 1878’de Osmanlı Devleti’ne verdiği bu ültimatomda; Kıbrıs’ın işgal ve idaresinin kendisine verilmesini istemiştir. Kıbrıs’ın İngiltere’ye verilmemesi durumunda ise Osmanlı Devleti’nin parçalanabileceği tehdidinde bulunmuştur.
25 Mayıs 1878
İngiltere, Osmanlı Devleti’ne verdiği 48 saat süreli bir ültimatomla Kıbrıs’ın işgalini, yönetimin İngiltere'ye bırakılmasını öngören bir antlaşma teklif etti. Ayrıca Padişah (II. Abdülhamit) bu antlaşmayı kabul etmezse, Rus ordularının geri çekilmesi, Bulgaristan'ın Balkanların gerisine atılması yolunda Berlin’de sürdürülen görüşmelerin hemen kesileceği, dolaylısıyla İstanbul’un işgal edileceği ve Osmanlı. İmparatorluğu’nun da paylaşılacağı tehdidini ileri sürmekteydi. Güçsüz ve çaresiz durumda bulunan Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bu şantaj tehdidi karşısında Kıbrıs'ın elden çıkmasını “ehveni şer” görerek İngiltere’nin bu teklifine boyun eğdi.
4 Haziran 1878
Osmanlı Devleti’ni temsilen Hariciye Nazırı Safvet Paşa, İngiltere’yi temsilen Büyükelçi Henry Layard arasında Rusya’ya karşı yapılan Osmanlı İngiliz ittifak anlaşmasının Yıldız Sarayı’nda imzalanması. Bu anlaşmayla Kıbrıs’ın hükümranlık haklarının geçici ve şartlı olarak İngiltere’ye bırakılması,
4 Haziran 1878
Padişah Abdülhamit’le İngiltere yönetimi arasında imzalanan “Kıbrıs Konvansiyonu” (Cyprus Convention) olarak anılan Savunma Antlaşmasının I. maddesi şöyle idi:
“Batum, Ardahan, Kars veya bunlardan herhangi biri Rusya tarafından (Türkiye ye) geri verilmezse ve Rusya, Haşmetlû Padişahın Asya’da kesin Barış Antlaşması’ nca saptanan ülkelerinden bir bölüğünü bile ileride herhangi bir tarihte ele geçirmek deneyinde bulunursa, İngiltere, bu ülkeleri silâh gücüyle savunmada Haşmetlû Padişaha yardımda bulunmayı üstlenir. Buna karşılık olarak, Haşmetlû Padişah, yönetimde gerekli devrimleri daha sonra iki Devlet arasında anlaşmaya varılacağı biçimde uygulayacağı ve Bâbıâli’nin söz konusu bölgelerdeki Hıristiyan ve öteki uyruklarını koruyacağı yolunda İngiltere’ye söz verir. Haşmetlû Padişah, ayrıca, İngiltere’nin kendi üstlenmelerini yerine getirmesi için gerekli ölçemleri (tedbir) alabilmesi için, Kıbrıs Adasının İngiltere’ce işgal edilerek yönetilmesini kabullenir”.
4 Haziran 1878
«Kıbrıs Antlaşması» olarak bilinen Kıbrıs Antlaşmasına, belki Kıbrıs’ın İngiltere’ye bırakılmasında daha önemli şu cümle de konmuştu: «Bu mukabele Zatı Padişah-i dahi Anadolu kıtasında bulunan Hıristiyan ve sair tebaanın iyi idare ve korunmaları hakkında devletin (İngiltere ve Osmanlı devleti) arasında sonradan kararlaştırılacak lüzumlu ıslahatı yapacağını İngiltere devletine vaat eder.»
Bu tek cümle, İngiltere’nin Ermeni işine el atmasının en önemli hukuki dayanağı oldu. Gerçi burada açıkça Ermeni adı geçmiyordu. Anadolu’da yaşayan «Hıristiyan ve sair tebaa» deniyordu. Ama Doğu Anadolu’da yaşayan Hıristiyanlar denince Ermeniler anlaşılıyordu. Padişah - Ermenilerin «iyi yönetilmesi ve korunması» için «reform» yapmaya söz veriyordu. Yapılacak reformlar İngiltere ile Babı-ali arasında sonradan kararlaştırılacaktı. İlk bakışta reform sözcüğü masum bir sözcüktür. Kim istemez reform yapılmasını? Ama, İngiltere’nin Doğu Anadolu’da yapılmasını istediği «reform» dan ne anladığı ilerde yavaş yavaş ortaya çıkacaktı. Bundan böyle İngiltere de Osmanlı Ermenilerini diline dolayacaktı. Ama bunu Ermenilerin çıkarlarını düşündüğü için yapmayacaktı.
4 Haziran 1878
Anlaşma uyarınca taraflar, Rusya'ya karşı ortak hareket ve karşılıklı yardım konularında uzlaştılar. Ancak bu anlaşmayla Osmanlı Devleti, İngiltere’den umduğunu bulamadığı gibi Kıbrıs’ın idaresini de onlara teslim etmek zorunda kaldı. İngiliz idaresine girmesinin ardından Kıbrıs adası, kısa sürede Ermeni isyanlarına hizmet eden bir üsse dönüştü.
4 Haziran 1878
Böylece İngiltere, hem Süveyş Kanalı’nı ve hayatî önem taşıyan Hindistan yolunu korumak açısından âdeta savaş gemisi niteliği taşıyan adayı ele geçiriyor hem de Ermeni konusunu kendi menfaatleri için kullanarak uluslararası siyasetin malzemesi hâline getiriyordu.
Bu dönemde Fransa ve Rusya güçlü ekonomiye sahip devlet olarak Pasifikte ve Yeni Dünya’da gitgide görünürlüğünü arttırıyordu. Fransa ve Almanya’nın Afrika’da yayılmacılık faaliyetleri Osmanlıyı tedbir almaya yöneltti. Rusya’nın da Asya’da izlediği yayılmacılığa karşı kendi pozisyonunu güçlendirmek için harekete geçti. Berlin Anlaşması öncesinde İngiltere, Kıbrıs’ın kendisine verilmesini şartıyla kongrede Osmanlı’ya yardım edeceğini bildirdi. 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Doğu Akdeniz’in önemi daha da artmış olmasıyla beraber İngiltere Kıbrıs ve Mısır vilayetlerini ele geçirerek Doğu Akdeniz’de egemen olmak istiyordu. İngiliz Başbakanı Disraeli, Kraliçe Victoria’ya göndermiş olduğu 5 Mayıs 1878 tarihli mektupta şu ifadeyi açıkça kullanmıştır. ‟Kıbrıs Batı Asya’nın anahtarıdır.” diyordu.
8 Haziran 1878
Akdeniz’de stratejik bölgeleri incelemek ve hükümete bir rapor sunmak amacıyla Ekim 1876 tarihinde İstanbul’a gönderilen Albay Robert Home, araştırmaları neticesinde hazırlamış olduğu 08.06.1878 tarihli raporunda: “Her kim Kıbrıs’ı elinde tutarsa, İskenderun’u da tutar, kısacası Kıbrıs İskenderun’u verir” şeklinde bir sonuca varmıştır. Albay Home’un Kıbrıs ile İskenderun arasında bir bağlantı kurmasının nedeni, İngiltere’nin başından beri Akdeniz’deki konumunu güçlendirmek için, gerek tatlı su kaynaklarına yakınlığı gerekse de uygun limanından kaynaklanan askeri ve ticari öneminden dolayı, İskenderun’u almak istemesidir. Ancak İngiltere Hükümeti çeşitli kaygılardan dolayı İskenderun’u alma fikrinden vazgeçip Kıbrıs’a yönelmiş ve Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarını Rusya’ya karşı korumak şartıyla 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan ittifak antlaşmasıyla Kıbrıs’ı, Ada’nın hükümranlık hakkı Osmanlı Devleti’nde kalmak kaydıyla, idaresine geçirmiştir.
Temmuz 1878
Kıbrıs’ın idaresi 15 Temmuz’da resmen İngiltere’ye devr edilmiş ve 22 Temmuz’da ada genel valisi olarak Sir Grand Wolesley, Kıbrıs’a gelmiştir. Bu sırada Kition Piskoposu Kyprianos, Rum toplumuna şöyle hitap ediyordu; “Adadaki Hükûmet değişikliğini kabul ettiğimiz kadar İngiltere’nin Kıbrıs’ı tabiî bağları olan anavatan Yunanistan’la birleştirmek için kolaylık göstereceğine itimatımız vardır.” Öyle anlaşılıyor ki, Ada için yapılan anlaşma, daha uygulanmasının başında “Enosis” cereyanı uyandırmıştı. Tehlikeyi sezen Layard, Salisbury’i daha Ağustos 1878 başında uyarmaya başlamıştır;
“Bana öyle geliyor ki adanın nüfusunu Rumların değil, Müslümanların lehine çoğaltmakta fayda vardır. Baring, bana yazdığı mektupta Türklerin yeni idareyi kabule hazır ve sulhsever uyruklar olacaklarını, Rumların ise Adanın İngiltere’ye verilmesinden memnun kalmadıklarını belirtmektedir. Rumlar, Türkleri her şeyden mahrum etmek hattâ adadan sürmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Adadaki bütün toprakları ellerine geçirmek için entrika çevirecekler ve amaçlarına ulaşınca Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini sağlamak yoluna gideceklerdir… Dolayısıyla çok sayıda Türk ailesinin adada yerleşmesini te’mîn için ortaya güzel bir fırsat çıkmıştır ve onlar derhal tarım sektöründe çalışmaya başlayabilirler.
Layard, bunun için 93 Savaşında İstanbul ve dolaylarına sığınmış bulunan Rumeli göçmenlerinin Kıbrıs’ta yerleştirilmesi çarelerini aramakla gerçekten çok isabetli bir yol takip ediyordu. Ancak, Bâbıâlî’nin elinde bu mültecileri Kıbrıs’a gönderecek ve yerleşmelerini sağlayacak bir fon yoktu. Hazine her zamanki gibi bomboştu. Elçi 1878 kışında İngiltere’deki hayırsever cemiyetler tarafından bu mülteciler için toplanmış paradan faydalanmak istiyordu. Hattâ bu kumpanyayı yürütmek üzere daha önceden muhacirlere yardım maksadıyla İstanbul’a gelmiş bulunan rahip Hanson’un, Kıbrıs’a gidip onların yerleşmeleri işini yönetmesini dahi düşünüyordu. Ancak elçinin bu iyi niyetleri akim kaldı.
Layard’a göre, Gladstone iktidara geldiği anda, adayı Yunanistan’a teslim edecekti. Dolayısıyla şimdilik uygulanacak siyâset, Müslümanları ada idaresinde görev almaya teşvik, okullarını çoğaltmak için yardım ve hiç olmazsa 1.000 kişilik bir muhacir grubunun bazı toprakları sürmek üzere adada yerleşmesini sağlamaktı. Bu hususta Londra çekimser kalmıştır.
XIX. yüzyılın başlarında İngiltere’nin politikası, Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumaya yönelik bir siyaset izlemekle beraber bunun mümkün olamadığı durumlarda devleti parçalamak yerine, bağımsızlık isteyen toplumlara özerklik vermek suretiyle bağlı devletçikler oluşturmak şeklindeydi.
Nitekim Yunan isyanında Osmanlı Devleti’ne muhalif olan İngiltere’nin bu tutumunu, devrin İngiliz Başbakanı Stratford Canning “İngiltere’nin bu tavrının Rusya ile bağdaşmak olmadığı, bağımsızlığını kazanacağı muhakkak olan Yunanistan’ın Rusya’ya borçlu olması yerine Akdeniz’de kendilerine dost bir devlet olan İngiltere’ye borçlanmasının daha doğru olacağı…” şeklinde değerlendirmiştir.
5 Kasım 1914
1914 yılına kadar adayı mülkiyeti Osmanlı Devleti'nde olmak üzere idare eden İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'na kendisinin aleyhine girdiği için Kıbrıs adasını ilhak ettiğini bildirmiştir.
30 Aralık 1918
Yunanistan 30 Aralık 1918 tarihinde İngiltere’den Kıbrıs Adası’nı kendisine vermesini ilk kez istemiştir. Ayrıca Enosis hareketini yeni nesillere aşılamak amacıyla Kıbrıs’ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti yıllarca kilise ve okulları kullanmışlardır.
1925
İngiltere Crown Colony yani Taç Kolonisi olarak Sömürge Vali sistemi uygulanmaya başlandı. İngilizlerin bu oldubitti tutumundan kötü anlamda en çok Kıbrıs Türkleri etkilenmiştir. İngiliz yönetiminin ‘böl-yönet’ sistemi adada yaşayan Rumlara daha fazla imtiyaz tanımış ve her geçen gün Kıbrıs Türklerinin yasal ve milli hakları ellerinden alınmaya başlanmıştır.
1 Mayıs 1925
Sarayönü’nde Başpiskopos Kirilos, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’na hitaben Lefkoşa Kaymakamı Hart Davis’e şu protesto mektubunu gönderiyordu: “Adanın Helen halkının değişmez ve alev alev tutuşan arzusu, anavatan Yunanistan’la birleşmektir ve daima böyle kalacaktır.”
21 Mayıs 1925
İngiliz Sömürgeler Bakanlığı mektuba cevap verilmesini istedi. Ancak Vali adına, Bakanlık müsteşarı Başpiskopos’a 12 Haziran’da şu cevabı verdi: “Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi konusu, nihai şekilde kapanmıştır ve yeniden açılamaz.”
1 Ağustos 1928
Rumların, İngiliz Yönetimi’ne karşı istemleri bitmek bilmiyordu. Yine, 1928 yılında Enosis isteğiyle verdikleri bir muhtıraya 1 Ağustos 1928’de Sömürgeler Bakanı Amery’nin yanıtı “İlhak meselesi kapanmıştır” şeklinde oldu. Aynı tarihte Times Gazetesi’nde yayınlanan bir makalede şu hüküm yer alıyordu; “Kıbrıs ve Rodos’un Yunanistan’la birleşmesi fikri kaybolmaya mahkûmdur.”
20 Temmuz 1929
20 Temmuz1929’da İngilizlere bir muhtıra gönderdiler. Bu istemler, mecliste Rum çoğunluğunun sağlanması, Vali’nin yetkilerinin sınırlandırılması ve Enosis idi. Dönemin Sömürgeler Bakanı Lord Passfield, heyetle yaptığı görüşmede; “Enosis isteminin olanaklı olmadığını, diğer istemleri ise, hükümeti ile danışacağını” bildirdi.
28 Kasım 1929
Sömürgeler Bakanı Lord Passfield, tarihinde verdiği yazılı yanıtta ise; “Rum istemlerinde belirtilen konuların Kıbrıs’ta denenmesi için zamanın erken olduğunu, Kıbrıslıların idari kontrol için olanak duyulan yeterliliğe ulaşamadıklarını, Kıbrıs’ta gereksinim duyulan konunun, politik tartışmalardan çok sıkı bir çalışma olduğunu” belirtti.
23 Temmuz 1930
1930 Mayıs ayında, Yunanistan’ın Türklerden bağımsızlığını alışının 100. yıl dönümü kutlamalarını fırsat bilen Rumlar, Kilise’nin önderliğinde taşkınlıklar yaptılar. 500’e yakın imza toplayarak, “Kıbrıs’ın tüm Rum nüfusunun Yunanistan’la birleşme kararını” bildiren bir dilekçe mektubunu İngilizlere gönderdiler. 23 Temmuz 1930’da Lord Passfield, Rum mektubuna şu cevabı verdi; “Daha önce söylediklerime bir ekleme yoktur. Majestelerinin hükümeti Kıbrıs’ın Yunanistan’a bırakılması isteğine boyun eğemez” diyordu.
Kenan Mutlu Gürses