Mr. Kevin Hamilton Kanada Türkiye Büyükelçisi Kanalıyla, Mrs. Mary Simon, Mr. Francis Scarpaleggia, Mr. Mark Carney, Mr. Garnett Genuis, AÇIK MEKTUP (III)

27 Haziran 2025



1931
      1931 tarihi ise Kıbrıs siyasi tarihinde önemli bir mihenk taşıdır. Hatırlanacağı gibi, İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’ı kendi safına çekmek için Kıbrıs’ı Yunanistan’a bırakacakları sözünü vermişti. İngilizlere pek te güvenmeyen Rumlar, Yunanistan ile çok yakın ilişkiler kurmaya başladı. Rum Ortodoks Kilise’nin önderliğinde İngilizlere karşı Yunanistan’a ilhak için ilk fiili ayaklanma 1931’de meydan geldi.
Şubat 1931
      Vali Storrs, 1931 yılı Şubat’ında Londra’ya gönderdiği gizli mesajında, adadaki Enosis eylemleriyle Yunanistan’ın ve Kıbrıs’taki Yunan Konsolosunun organik bağı bulunduğunu bildirmişti (Gürel, 1984, s.119). Gerçekten de, 1931 ayaklanmasının önderliğini, Rum Ortodoks Kilisesi ile adadaki Yunan Konsolosu üstlenmişti. Kıbrıs’ta bundan sonra yer alacak olan Enosis amaçlı ayaklanmalarda önderliği yine Kilise ile Yunan konsolosları yapacaktı. Başka bir deyimle, Enosis etkinliği, içeride Kilise tarafından, dışarıda da Yunanistan tarafından “üstü kapalı” olarak desteklenmekte ve denetlenmekteydi.
Ağustos 1931
      Rumların isyan hareketleri sadece 1931 yılının ürünü değildi. Enosis faaliyetleri 1878’den beri devam ediyordu. Her türlü propaganda ve kışkırtmaları yaptılar ancak bu denli büyük çapta şiddet içeren kalkışma 1931’de oldu. Her şeyden önemlisi Kilise’nin önderliğindeki bu kalkışma, Rumların Enosis’i gerçekleştirmek için hiç çekinmeden terör, tedhiş ve kanlı eylemleri gözlerini kırpmadan yapabileceklerini gösterdi. Öte yandan hem içten hem de dıştan her türlü kışkırtmalara da açık bir toplum oldukları ortaya çıkmış oldu. Özellikle de Yunan Konsolos Kyrou’nun görev yaptığı sürede, Kıbrıs’ta Enosis’i yaymak için Yunanistan’dan bazı kişiler gelmiştir. Üç Yunan subayı Ağustos 1931’de adaya gelerek Başpiskopos ve Kyrou ile görüşerek yanlarında getirdikleri bir takım propaganda yayınlarını dağıttılar.
Ağustos 1931
      Her ne kadar bir takım çevreler 1931 isyanını ekonomik nedenlerle ilişkilendirse de, gerçekte yatan sebep Rum Ortodoks Kilise’si ve din adamlarının liderliğinde on yıllardır devam eden Enosis faaliyetleridir. Rumlar ilkokul çağından beri bu ülkü uğrunda yetiştirilmişlerdir. İngiltere Maliye Bakanlığı, 1931 yılı Temmuz’unda yaptığı bir açıklamayla, “Kıbrıs geliri artıklarının Osmanlı borcunun ödenmesinde kullanılacağını” bildirdi. 1931 yılı Ağustos’unda ise, İngiliz Hükümeti, Kıbrıs halkına uygulanmak üzere yeni bir vergi yasasını yürürlüğe koydu. 
9 Eylül 1931
      “Gümrük Vergi Yasa Tasarısı” bir fark oyla onaylanmadı. Ancak Vali, 11 Ağustos 1931’de İngiltere üzerinden “Kraliyet Konsey Kararı” (Order in Council) çıkartarak bu tasarıyı kanunlaştırdı. 9 Eylül’de bu kararın adada açıklanmasından sonra, İngiliz yönetimine karşı oluşan direnişin süreci de keskinleşerek hız kazandı. Kraliyet Konsey Kararı ile Kıbrıs Yasama Meclisi’nin almış olduğu kararın engellenmesini, Kıbrıslı Rumlar dışarıdan ve doğrudan halk iradesinin çiğnenmesi olarak algıladı. Zaten uzun yıllardan beri İngiliz yönetimini Yunanistan’a ilhaka en büyük engel olarak gören ada Rumları bunu fırsat bilerek mevcut yönetime başkaldırdı.
18 Ekim 1931
      Yasama Meclisi üyesi ve Kitium Piskoposu Nikodemos Milonas 11 Eylül’de Limasol’da yaptığı konuşmada “Kıbrıs halkının İngilizlere vergi vermemesini” söyledi. Böylelikle isyanın ilk kıvılcımı atılmış oldu. Bu açıklamanın ertesi gününde, Meclis’in Rum üyelerini Piskoposluğun Trodos Dağlarında yer alan Saita’daki dinlenme tesislerine davet etti ve bir manifesto hazırlamaya başladı. 17 Ekim’de bir araya gelen Rum Meclis üyeleri Milanos’un hazırladığı manifestoyu kabul ettiklerini açıkladılar. Bir hafta sonra tekrar bir araya geleceklerini, eğer her hangi bir değişiklik olmazsa ise topluca Meclis üyeliklerinden istifa edeceklerini belirttiler. Milonas 18 Ekim’de ise rahipler ve milli örgüte mensup Rum militanları ile “Ulusal Radikalist Birliği”ni kurdu ve Phaneromeni Kilisesi önderliğinde tek başına Enosis çağrısında bulunarak “selametimiz ancak anavatan Yunanistan’la birleşmekle sağlanacaktır” diye bir açıklama yaptı. Yasama Konseyi’nin Rum üyeleri de istifa ettiler.
      Milonas’ın Vali Storrs’a gönderdiği manifesto ile Yasama Meclisi üyeliğinden istifa ettiğini bildirdi. Ayrıca, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak ettiklerini bildiren bir mektubu basına dağıttı. Larnaka’da ise aynı gün halka şu konuşmayı yaptı; “Bu ülkenin yararı için ülkede uygulanan yasalara saygılı olmamalıyız. İngiltere’nin bir donanması vardiya korkmayınız. Hepimiz ilhak için çaba göstermeli ve gerekirse bu uğurda kanımızı akıtmalıyız.” Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi isyanı temel nedeni ekonomik değil, ilhak amacı güden siyasi bir isyandır. Manifesto şu şekildedir;
“53 yıllık İngiliz işgali en açık şekilde kanıtladı ki, 
a.) Köleleştirilmiş halklar tiranların duygularına hitaben dualarla, yalvarma, yakarma ve rica ile kölelikten kurtulup, hürriyete kavuşamaz. 
b.) Tiranlara yanıt, onlara saygı göstermeyerek karşı koymak ve azametle, gururla davranmaktır. 
c.) Her yönden kurtuluşumuz, ulusal özgürlüğümüzle mümkün olabilir. Gideceğimiz tek yol vardır. Bu yol dardır, acılarla doludur, fakat kurtuluşa götüren yoldur. Günün ışığı içinde ilhak bayrağını çekecek ve bu bayrağın altında tek vücut halinde birleşip tüm ayrılıklarımızı bir yana bırakacak ve ulusal kurtuluşa kavuşup anavatan Yunanistan ile birleşmek için her türlü öz veride bulunup her vasıtaya başvuracağız. Misolongi ve Arkadi katliamları karşısında büyük ve başarılı kahramanlıklar göstermiş bir ırkın çocukları olarak bizi zaferin başarı zirvelerine ulaştıracak olan yolumuzda duraklamayalım”
      Piskopos Milonas’ın valiye gönderdiği mektup şöyledir; “Bir meclis üyesi olarak, Kral George’a sadakat andı içtim. Bir din adamı ve ulusal bir lider olarak, bugün, Kral George’un zorunlu olarak tebaası bulunan Kıbrıslılara, çiğnenen insan haklarımızın dikte ettiği itaatsizliği ve boyun eğmemeyi tavsiye etmeyi sorunlu saymaktayım. Bundan böyle, her yere giderek vatandaşlarıma, gayrimeşru otoritenin yasal olmayan kanunlarına karşı yasa dışı bir direniş göstermeleri için çağrı yapmak görevim olacaktır. Kıbrıs’ın anavatan Yunanistan’a ilhakını ilan ediyoruz ve bu kararın erken zamanda uygulanabilmesi için insanın yapabileceği her şeyi yapacağımızı, Tanrı’nın ve adaletin de kaba kuvvete karşı bu haklı mücadelede bizi destekleyeceğine güvenerek ilan ediyoruz.”
22 Ekim 1931
      Canlarını zor kurtaran Vali Storrs ve ekibi, derhal Mısır’daki İngiliz askeri komutanlığı ve Akdeniz İngiliz donanmasından acil takviye kuvvet ile uçak gemisi ve kruvazör talep etti. İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’na da telgraf çekerek olaylar hakkında bilgi verdi. İngiliz yönetimi önlem olarak, bütün telgraflara sansür getirdi, halkın akşamdan sabaha kadar sokağa çıkması, her türlü ateşli silah taşınması ve bulundurulması ve beş kişiden fazla kişinin bir araya gelmesi de yasaklandı. Kısacası olağan üstü hal ilan edildi. Hatta okullar ve Yasama Meclisi kapatıldı, iş hayatı durduruldu. Ancak bütün bu önlemler Kıbrıslı Rumlara engel olamadı, adanın birçok yerinde olaylar ve taşkınlıklar devam etti. 22 Ekim’de Mağusa, Limasol ve Larnaka’da eylemler devam etti.
9 Kasım 1931
      Sürgüne yollananlar arasında Girne Piskoposu III. Makarios da bulunmaktaydı. Adada taşkınlıklar devam ederken, Yunanistan’daki Rumlarda İngiltere’nin Selanik Konsolosluğu önünde Enosis çığırtkanlığına devam ediyorlardı. Selanik’teki Türk Konsolosluğunun Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığına ve bakanlığında, T.C. Başbakanlığa gönderdiği 9 Kasım 1931 tarihli bilgilendirme yazısında şu ifadeler yer alıyordu: “Hulasa Kıbrıs hadisatı münasebeti Selanik İngiliz Konsoloshanesi önünde yapılan nümayiş hakkında. Yüksek Başvekâlete; 29/10/ 931 günü, öyle üstü, milli fırkaya mensup birkaç yüz kişinin Selanik İngiliz Konsoloshanesi önüne iki defa gelerek Kıbrıs Rumları lehine nümayişte bulunduğu, mahiyeti meseleyi bilmeyen İngiliz konsolosunun balkona çıktığı lakin derhal içeriye kaçtığı, nümayişçilerin ise her iki defasında da polis ve jandarma kuvvetleri marifeti ile dağıtılmış olduğu mahalli mezkûr Konsolosluğumuzdan bildirilmiştir.. Arz olunur efendim Hazretleri… ”
13 Kasım 1931
      Savaş gemileri eşliğinde takviye kuvvetler gelmişti, ancak olaylar Lefkoşa, Larnaka ve Baf’ta 24 Ekim’de de devam etti. Olayların çıkmasına neden olan elebaşlarının tutuklanmadan eylemlerin son bulmayacağına anlayan Sömürge yönetimi, başta Kitium piskoposu olmak üzere diğer elebaşlarını tutukladı. Ekim sonuna kadar hükümet, durumu tamamıyla kontrol altına aldı. Öncelikle, isyanın elebaşları olarak tutuklanan ve İngiliz zırhlılarında tutulan başta Kitium piskoposu olmak üzere 10 kişi, yaşam boyu sürgün cezası çekmek için, 3 Kasım tarihinde İngiltere ve Cibralta’ya gönderildiler. Ardından, “13 Kasım’da yürürlüğe giren ve Yasama Meclisi’nin kaldırılarak, yasa koymakla ilgili tüm yetkilerin veliye verildiğini” belirten “Kraliyet Konseyi Kararı (Order in Council)” yayınlandı. Ancak, zaman içerisinde görülecek ki, ne olağan üstü hal ne de elebaşlarının sürgüne gönderilmesi, Kıbrıs’taki Enosis faaliyetlerini durdurmadığı gibi, Enosis’in Kıbrıs dışında daha organize olmasına ve dışarıdan taraftar bulmasına neden oldu. Kitium piskoposu ve arkadaşları kamuoyu oluşturmak için “Kiliseler Eliyle Uluslararası Dostluk Birliği (The World Alliance for International Friendship Through the Churches)” gibi dini kuruluşlarla işbirliği yapacak, bazı liberal İngiliz aydınlarını ve politikalarını da etkilemeyi başaracaklardır.
29 Kasım 1931
      Yunanistan, 1931 olaylarını çıkaranlara destek olmuş ve olaylar sırasında Yunanistan’da yoğun İngiliz karşıtı propaganda yapılmıştı. Ancak, Başbakan Venizelos verdiği demeçlerde, Kıbrıs sorununa Yunanistan’ın doğrudan karışmaya niyetli olmadığını, sorunun İngiltere ile Kıbrıslılar arasında olduğunu vurgulamaktaydı. Bu arada, Yunanistan’ın ikili bir oyun oynadığı açıkça görülmektedir. Venizelos hükümeti, bir yandan Kıbrıs’ı Yunanistan topraklarına katmak istemekte, öte yandan da, 1930’ların başlarında Doğu Akdeniz’de değişen dengeleri göz önüne alarak, dış politikasında İngiltere’ye eskiden daha çok dayanma gereksinimi duymaktaydı. Bunun içindir ki Venizelos, Kıbrıs sorunu nedeniyle, İngiltere ile arasında bir çatışma ortamının yaratılmasından kesinlikle yana değildi. Ancak şu husus göz ardı edilmemelidir ki, 1931 ayaklanmasının Yunanistan’ın Kıbrıs Konsolosu Kyrou tarafından desteklendiği saptanarak, Kyrou, adadan çıkartılmıştı. Öte yandan İstanbul Fener Rum Patrikhanesi de boş durmuyordu, T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 29 Kasım 1931 tarihli raporunda konuyla ilgili aynen şunlar yazmaktadır:
       “Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı hakkındaki son isyanla Fener Başpapazlığının da alakadar olduğu hakkında;  Yüksek Başvekâlete; Yunanistan’a iltihak maksadıyla Kıbrıs Rumlarının çıkardıkları son isyan hareketinde, aynı zamanda İstanbul’daki Rum Ortodoks ruhani reisliğinin gizli faaliyetinin de müessir olduğu, aşağıya nakl olunan malumattan istidlal olunmaktadır. Atina’da senede bir defa çıkan ‘Megas Engiglopedikos Kazamias’ unvanlı 1931 senesine ait takvimin 24’üncü sahifesinde müneccim gibi daha evvel zuhurunu bildirdiği hadisat mey anında bu sene Teşrinisani zarfında Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakına dair bir hareketin vukua geleceğini ve bu mey anda On İki Ada’nın da bu suretle ilhakına bir nümayiş yapılacağını yazmakla bu faaliyeti teyit etmekte ve aynı zamanda Atina’da münteşir ‘Patris’ gazetesinin 5 Teşrinisani (Kasım) 931 tarihli nüshasının birinci sahifesinde derce dilen bir resimde Rum Ortodoks ruhani reisinden sonra en büyük ‘Protosingelos’ rütbei-ruhaniyesine irtika ettirilen Sinot azalarından Alaşehir metrepolidi Maksimosun son Kıbrıs ihtilalını ihdas ve hareketi idare eden en mühim uzuvlardan milli şair Libertis ve müstafi mebus Lanitis ve Kıbrıs’ın Yunan Konsolosu Aleksi Kiro ve belediye reisi Hacı Pavlo arasında fotoğrafının bulunması son Kıbrıs isyanı ile Fener Başpapazlığının da alakadar olduğu kanaati takviye etmekte olduğunu arz eylerim efendim..”
1 Aralık 1931
      Sömürge yönetimi çıkan olayların ardından baskısının dozunu arttırmaya başladı. Vali Storrs, Kraliyet Konseyi Kararınca verilen yetkiler ile 1 Aralık 1931’de üç yasa çıkardı. Bu yasalar “Bayrak, Kilise ve Çanlar ve Köy Yöneticileri” yasalarıydı. Bayrak yasasına göre konsolosluklar dışında her türlü yabancı bayrağın izinsiz kullanımı yasaklandı. Kilise ve çanların çalınması halkı galeyana getiriyor diye yasaklandı. Köy yöneticileri yasasına göre de muhtarların seçimi artık halk tarafından yapılmayacaktı.
      Türk döneminden kalma “millet” sistemine dayanan bu uygulama da kalkmış oluyordu. Valilik tarafından alınan diğer uygulama ve kısıtlamalar da sırasıyla şunlardı; “Siyasi partiler dağıtıldı, her türlü yürüyüş, toplantı ve siyaset yasak edildi. Basına sansür koyuldu. Türk ve Yunan tarihinin okullarda okutulmasına son verildi.” Ayrıca, Rum ve Türk Milli kahramanlarının resimleri duvarlara asılması ve bulundurulması yasaklandı.
28 Kasım 1948
      Kıbrıslı Rumların Plebisit (Referandum) yapılmasına karşı Kıbrıslı Türkler tepkilerini göstermek üzere 28 Kasım 1948 tarihinde birinci Ayasofya Mitingini gerçekleştirdi.
11 Aralık 1949
       Kıbrıs Türk halkı haklarını savunmak için ikinci Ayasofya Mitingini ise 11 Aralık 1949 Pazar günü binlerce Kıbrıslı Türkün katılımıyla Lefkoşa’da gerçekleştirmiştir.
15 Ocak 1950
      Self-determinasyonla ilgili olarak 15 Ocak 1950 tarihinde plebisit yapılması kararlaştırılmıştır. 1950 yılında Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen sözde plebisitde Rum halkı oy kullanmaya zorlanmış ve sonuçta toplumunun %95’i Enosis lehine olmak üzere bir sonuç çıkarılmıştır. Yunanistan ise resmi dış politikasında Enosis’i kendine amaç olarak benimsemiştir.
1 Temmuz 1952
       EOKA için ilk gizli görüşmeler Atina’da Makarios’un başkanlığında Grivas ile yapılmıştır. EOKA’nın amacı ilk olarak İngilizleri adadan atmak, ikinci adımda ise Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan’a bağlamaktı.
1954 
      Plebisit sonucuna rağmen belirlediği Enosis hedefine ulaşamayan Yunanistan, Kıbrıs sorununu 1954’te Birleşmiş Milletler örgütüne götürerek amacına ulaşmaya çalışmıştır. Yunanistan, sorunu BM’ye getirmekle “Self-determinasyon” kendi geleceğini kendi belirleme hakkını kullanmayı amaçlamıştır. Ancak bu yapılırken Kıbrıs Türk Halkının Self-determinasyon hakkı hiçe sayılmış ve dünyaya da sadece kendi haklarıymış gibi yansıtılmıştır.
1 Nisan 1955 
      Rumlar tarafından EOKA örgütü kuruldu, örgüt korku salma ve yıldırma politikası izleyerek Türklere zarar vermeye başladı.
21 Haziran 1955
      EOKA, İngilizlerin kendi çıkarları doğrultusunda adadan ayrılacağını düşünmüş fakat İngilizlerin adayı terk etmemesi üzerine 21 Haziran 1955 tarihinden itibaren hem İngiliz Sömürge Yönetimine hem de Türklere yönelik saldırılara başladı.
1955
      Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün belirlediği doğrultuda dış politikada barışçı bir siyaset izlemekte olmasına karşın bu olaylar karşısında sessiz kalmamış ve 1955 yılında Londra da gerçekleştirilen Kıbrıs ile ilgili bir konferansta Kıbrıs konusunda ilgili bir taraf olduğunu kabul ettirmiştir.
1956
      1956’da Rumlar tarafından Kıbrıs sorunu B.M. önüne getirilmek istenmiş, Türkiye Cumhuriyeti gerek hükümeti, gerek basını, gerekse kamuoyuyla bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanında olduğunu göstermiştir. Konu bazı devletlerin muhalefetiyle ertelenmiştir.
11 Şubat 1958
      Yunanistan hedefine ulaşabilmek için Kıbrıs Sorununu birkaç kez daha Birleşmiş Milletlere götürmüştür. Gerçek amaçlarının “Self-determinasyon” maskesi altında ENOSİS olduğu iyice anlaşılmıştır. Rumların gerçek düşüncesinin farkına varılınca, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu konuda uluslararası alanda ağırlığını koymuş ve bunun Zürih Anlaşması imzalanmıştır.
1 Nisan 1958
      EOKA’ nın Enosis’i gerçekleştirmek için Türkler üzerindeki şiddet ve saldırılarını artırması üzerine Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak amacı ile Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuştur. Bu konuda, Türkiye Cumhuriyet’inin de desteği alınmıştır.
12 Temmuz 1958
      1958 Temmuz ayı Kıbrıslı Rumların Türk halkına karşı giriştikleri katliam hareketlerinin en yoğun olduğu aylardan birisi olmuştur. “1958 Temmuz ayında Rumlar, özellikle 12 Temmuz’dan başlayarak hemen hemen her gün veya gün aşırı olmak üzere Türklere saldırılarda bulunarak çok sayıda Türk öldürmüş, birçoğunu da yaralamışlardır.
19 Şubat 1959
      İki halk arasında çarpışmaların artması sonucunda, Rumların savunduğu Enosis ve Türklerin savunduğu Taksim’e karşı bir orta yol aranmıştır. Bunun sonucunda adanın bağımsızlığı fikri doğdu. Bu fikrin, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve ABD tarafından benimsendi. Adada bağımsız bir devlet kurma yolunda 19 Şubat 1959’da da Londra anlaşması imzalandı.
13 Kasım 1959
      Kıbrıs ta yaşayan Türkler, Londra ve Zürih Antlaşmalarına bağlı kalarak kurulan ortak cumhuriyeti yaşatmak için çalışmışlardır. Rumlar ise Başpiskopos Makarios’un açıklıkla söylediği gibi, antlaşmalara kendilerini Enosis’e götürecek bir araç olarak bakmaktaydılar. Esas amacın ENOSİS olduğunu Makarios 13 Kasım 1959 tarihinde “ADA İDARESİ SEKİZ ASIRDAN BU YANA İLK KEZ RUMLARIN ELİNE GEÇMİŞTİR”” diyerek açıklamıştır.
20 Kasım 1959
      Garanti antlaşmasına göre Yunanistan ile birlikte Birleşik Krallık ve Türkiye'ye garantör devletler olma hakkı verildi. Birleşik Krallık'ğa ada üzerinde iki askeri üst verilmesiyle adanın savunmasına destek amaçlı Türkiye'den 650, Yunanistan'dan da 950 kişilik herhangi bir tehlikede ortak veya tek başlarına müdahalede bulunmaları amacıyla alay kurulmasına karar verildi.

Kenan Mutlu Gürses


Kenan Mutlu Gürses © 2011 - 2025 Her hakkı saklıdır. Başa Dön