29 Ekim 2011
VAN-ERCİŞ ACIMIZ ve KÜRT MESELEMİZ
Yaşadığımız büyük VAN ve ERCİŞ ACIMIZI içimize atarak, Kürtle-Kürtçüyü ayrı kefelere koymanın gerekliliğini bir daha hatırlatmak amacıyla şu Kürt isyanlarını elimden geldiğince sıraya koyarak, sonra da ne demek istediğimi yazmağa çalışacağım.
KÜRT İSYANLARI
1806 Babanzâde Abdurrahman Paşa İsyanı
1812 Babanzâde Ahmed Paşa İsyanı
1820 Zaza Aşireti İsyanı
1830 Yezidî İsyanı
1831 Bedirhan Bey İsyanı
1831 Şerefhan İsyanı
1833 Mir Muhammed İsyanı
1833 Kör Mehmed Paşa İsyanı
1835 Bedirhan İsyanı
1836 Revanduz’lu Yezidi Beyi Kör Ahmed Paşa İsyanı
1838 I. Han Mahmud İsyanı
1839 Garzan İsyanı
1847 Bedirhan İsyanı
1847 II. Han Mahmud İsyanı
1855 Yezdanşîr İsyanı
1877 Bedirhan Osman Paşa İsyanı
1879 Şeyh Ubeydullah İsyanı
1889 Emin Ali Bedirhan İsyanı
1908 Şeyh Abdüsselâm Barzanî İsyanı
1912 Bedirhanî Halil ve Ali Remo İsyanı
1913 Molla Selim ve Şehabeddin İsyanı
1919 Ali Batı İsyanı
1919 Simko İsyanı
1919 Şeyh Mahmud Berzenci İsyanı
1920 Cemil Çeto İsyanı
1920 Millî Aşireti İsyanı
1921 Koçgiri İsyanı
1924 Şeyh Sait İsyanı
1924 Nasturi İsyanı
1924 Beytüşşebap İsyanı
1924 Hangediği İsyanı
1925 Seyit Taha İsyanı
1925 Piran İsyanı (Şeyh Sait)
1925 Genç İsyanı (Şeyh Sait)
1925 Diyarbakır İsyanı (Şeyh Sait)
1925 Nehri İsyanı
1925 Raman İsyanı
1925 Rişkoti İsyanı
1925 I. Sason İsyanı
1926 Koçuşağı İsyanı
1926 I. Ağrı İsyanı
1927 Mutkî İsyanı
1927 Bicar İsyanı
1927 II. Ağrı İsyanı
1929 Asi Resul İsyanı
1929 Tendürek İsyanı
1930 Savur İsyanı
1930 Zeylan İsyanı
1930 Hakkâri İsyanı
1930 Oramar İsyanı
1930 III. Ağrı İsyanı
1930 Şeyh Mehmed Berzenci İsyanı
1930 Pülümür İsyanı
1930 Şeyh Ahmed Berzenci İsyanı
1934 Buban Aşireti İsyanı
1937 II. Sason İsyanı
1937 Dersim İsyanı
Bu isyanları sıralarken, hepimizin içini burkan VAN ve ERCİŞ’TE yaşadıklarımız yanında, başka bir yarayı kaşımayı amaçlamıyorum. Bugün PKK denen terörist güruhunun yaptıklarını dahi görmeyelim diyorum. Ahlâksızlığın, soysuzluğun kimseye fayda getirmeyeceğinin de altını çiziyorum. Türkiye’de her insan acıyı yaşarken, acıların hemen yanı başında hala bomba atanlara, vicdansızlığın iç ve kara yüzüne dikkatinizi çekiyorum.
Ancak; emelleri farklı birileri de, MÜSLÜMANLARIN Kürt sorununa ilgileri karşısında ‘’UZUN’’ zamandır bir tartışma yaşandığını söylüyor. Sanki zamanı uzatınca haklılık kazanacaklarmış gibi!
Söyler mi siniz; MÜSLÜMAN’IN Türk’ü-Kürt’ü-Arap’ı var mı?
Kur’ an’da; nerede kimlik soruluyor?
Kur’ an’da; nerede cemaatlere bölünün, MÜSLÜMANLARI ayrıştırın deniliyor?
Türkiye, son yıllarda hızla cemaatler tarafından bilinçli olarak bir ayrıştırmaya sürükleniyor. Bugün Türkiye’yi dönüştürmek isteyenler ve de maalesef belirli konularda da başarılı olanlar, şimdi de ajandalarındaki yeni bir sayfayı açmanın ilk hamlelerine başlıyorlar. Hem de alabildiğince insanî görünerek. Hem de Kürtlerden özür dileyerek!
Aslında bu özür dilemek değildir. Her şeye muktedir olma noktasında olan malum cemaatin, toplumun çoğunluğu tarafından –neden teröre ve Güney Anadolu’ya duyarsız kalındığının- sorgulanması endişesidir. Tedirginliğin ilk işaretleridir. Kürtleri anlamamak da değildir. Demokrasinin nimetlerinden yararlanarak Kürt sorununda ki bugüne kadar mevcut ilgisizliğin günah çıkarmasıdır.
Samimiyet denilen SAMİMİYETSİZLİĞİN en alası, Said-i Kürd-i’nin şahsında, Kürtleri en iyi anlaması gereken de bu cemaat değil mi dir? Hazretleri! Kürt olacak, cemaat bigâne kalacak! Ve Kürtleri anlamayacak! Geçiniz…
Zira Said-i Kürd-i’nin ‘’………; lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım’’ sözlerinin hayata geçirilmesinin, artık sırası gelmiş olduğunu alenen ilanıdır bu.
Yıllardır TÜRKLE, MİLLİYETÇİLİKLE uğraşmanın alt yapısında, bugün ortaya konulmak istenilen arka plan/ön planlaştırılıyor. Bu yapılmak istenilenin siyasetçilerin taraftar toplamasından, kuş sevenler derneğine üye kaydetmekten hiç de farkı görünmüyor.
Cemaatlerin etkinliğini demokratikleşme şeklinde takdim etmelerinin altında yatan da budur. Bunun için ise geçmişi irdelemenin çözümü kolaylaştıracak tedbirleri getireceğini söylüyorlarmış.
O zaman sormazlar mı? İlk önce şu altmışa yakın Kürt isyanlarını bir irdelesek.
Kimse unutmasın ki; biz bu filmi 1992 depreminde ERZİNCAN’DA seyretmiştik. Ne yazık ki, ERZİNCAN 12 Mart 1992’ki ERZİNCAN’A yıllarca dönemeyecek.
Vanlı ve Ercişlilerin de yarın 22 Ekim 2011 gününe dönebilmelerinin pişmanlığını yaşamamaları için kendi değerlerinden taviz vermemelidirler.
Geçen yazımda ‘’Türk Milletinin, yıllardır Kürtler hakkında bildikleri ve yaşadıklarına rağmen doksan yıldır nasıl iyi niyet çerçevesinde hareket ettiklerinin anlamı daha iyi anlaşılacaktır’’ diye yazmıştım.
İşte bir daha gördük, bu MİLLETİN bir ayrılık problemi yoktur. Gerektiğinde içlerinde teröristlerin dahi bulunabileceğini bildiği halde tek yürek olmaktan geri durmamıştır. İşte bunu anlamak istemeyen, adına ister ırkçı, ister siyasetçi, ister cemaatçi ne diyeceksek diyelim bir kesim kendi hedef ve menfaatleri doğrultusunda meseleyi kaşımaktadır.
Bütün bunlara rağmen, bugün yüreğimiz VAN’DA, bugün gönlümüz ERCİŞ’TE. Bugün kimsenin Kürt, Ermeni, Süryani olup olmadığı aklımıza bile gelmiyor. Her ferdi Türk Milleti içerisinde görüyoruz.
Onun içindir ki; depremi duyar duymaz, önce izlediğimiz acı görüntüler karşında, ağladık, ağladık. VAN ve ERCİŞ’TE yaşayanların TÜRK-KÜRT her kimse, ne olduğunu aklımızın ucundan dahi geçirmeden imkânlarımız ölçüsünde kolimizi hazırlayarak ilgili yere kendimiz götürüp teslim ettik. Şu anda yaşanan acıları pür dikkat izlemeye çalışıyoruz. Acıyı bilenler olarak gönlümüz hep onlarla.
23 Ekim 2011 günü VAN’DA/ERCİŞ’TE yaşanan depremde hayatını kaybeden HERKESE, ALLAH’TAN rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar, bu afetin sonucunda maddi ve manevi acılara gark olanlara, metanet, sabır ve başsağlığı diliyorum.
Bütün kalbimle farklı emeller peşinde koşan herkese ALLAH’TAN akıl-fikir vermesini niyaz ediyorum.
Yukarıda anlatmağa çalıştığım tablo ile kalmıyoruz. Maalesef,
‘’KANLA, İRFANLA KURDUK BİZ CUMHURİYETİ’’ mısralarında ifade bulan değerlerimizle de oynanıyor.
CUMHURİYETİMİZİN bütün değerlerine sahip çıkmayı ilk önce kimden bekleyeceğiz?
Tabiî ki; CUMHURBAŞKANI’NDAN,
Her nedenle olursa olsun, acılarımız dayanılmaz noktaya gelirse, kimden ne bekleyeceğiz?
Tabiî ki; Türkiye CUMHURİYET Hükümetinden ULUSAL YAS ilan etmesini,
Ulusal Yas ilan edilmiş mi dir? HAYIR.
Ulusal Yas ilan edilmediği için TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI bir basın kuruluşunun 50. yıl kutlama resepsiyonuna bazı bakanlarla birlikte katılmış mı dır?
EVET katılmıştır.
Ulusal Yas ilan edilmediği halde, TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ deprem kayıplarını gerekçe göstererek 29 EKİM 1923 CUMHURİYET’İN 88. Yılı Kutlamalarını iptal (ertelememiş) etmiş mi dir?
EVET etmiştir.
Bu arada BİLENLER; Dinî ritüellerde, (cenazeler dahil) matem günlerinde, acıyla simgelenecek törenlerde, kayıplarla ilgili anma törenlerinde nasıl davranılacağını, ne giyileceğini BİLMEYENLERE anlatmalı, bir yerlerde yazılı olduğunu da hatırlatmalıdır.
Fazla lafa gerek yok. Hangi zihniyetin CUMHURİYETLE meselesi olduğu açık değil mi?
CUMHURİYET BAYRAMIMIZIN 88. YILI KUTLU OLSUN
‘’NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’’
KAYNAK :- Açık İnt. Siteleri
-Her Yönüyle Kürt Dosyası<
(Abdulhaluk Çay)
- Kürtçülük
(Bilal Şimşir)
-Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları
(Kaynak Yayınları)
- Risâleler
Kenan Mutlu Gürses