10 Ekim 2023
M.S. 1801 - YAŞANAN GELIŞMELER ISE MISIR’DAKI ERMENI TOPLUMU ÜZERINDE HISSEDILIR DEĞILDI
[Osmanlı Devleti eline geçmesinden XIX. yüzyıla kadar olan dönemde Mısır’da belli bir otorite tesis etmiştir. I. Selim, Mısır’ı ele geçirdikten sonra buradaki Kölemenleri tamamen ortadan kaldırmamıştır. Gerek burada Osmanlı Devleti’nin dayanacağı bir kuvvet bulunmaması gerekse de Kölemenlerin Müslüman olmaları nedeniyle bu durum ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki varlığı Kansu Gavri’nin Mercidabık Savaşı’nda yenilmesi ile başlamıştı (24 AĞUSTOS 1516). Bundan sonra da I. Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Ancak Mısır’daki tüm toplulukları (içinde Ermeniler de dâhil olmak üzere) en fazla etkileyen yüzyıl, XIX. yüzyıl olmuştur. XIX. yüzyıla girmek üzereyken Osmanlı Devleti, Mısır’a karşı bir saldırı ile karşılaştı. Bu saldırı o döneme kadar Avrupa’da kendisine en yakın devlet olarak gördüğü Fransa’dan geldi. Fransa’nın daha doğrusu I. Napolyon’un bu girişimi bölgedeki siyasi olayların gelişiminde bir dönemeç oldu.
Bundan sonra hem siyaseten hem de sosyal anlamda bölgede yaşayan topluluklar bambaşka gelişmelere doğru ilerlemeye başladılar. Bu durumdan her toplum kadar Mısır’daki Ermeni toplumu da etkilendi. Ancak onların etkilenmesi şimdiye kadar Mısır’da hâkim olan Türklerin ve dışarıdan gelen diğer kitlelerinkinden biraz daha farklı bir çizgide oldu. Öncekiler giderek güç kaybederken Ermeniler ve diğer gruplar (diğer Gayr-i Müslim topluluklar ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden gelen yeni göçmenler) giderek ortaya çıkan gelişmelerden güç kazanmaya başladılar. Fransızların Mısır’ı işgali ile başlayan sorun, 1801 tarihinde Mısır’ı tahliye etmeleriyle sona ermedi. Aksine daha da uzun sürdü. Çünkü Mısır’ın önemi artık ortaya çıkmıştı. Napolyon 7 Ekim 1798’de Direktuvar hükümetine yazdığı bir mektupta şöyle demişti: “Mısır’a hâkim olan Avrupa kuvveti Hindistan’a da hâkim olur” Uzun süre devam eden mücadeleden ne var ki İngilizler galip çıkmıştır.
Fransızların atılması sırasında Osmanlı ordusunda görev yapan Morier, Osmanlı kuvvetlerinin çok farklı kıyafet, dil ve dinden insanlardan oluştuğunu; ücretli ve gönüllülerden bir araya geldiğini ve bir disiplinin olmadığını hatıralarında yazmıştır. Bu ifadeleri İngiliz birliklerindeki subaylar da doğrulamaktadır. Bu durum aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin yapısının Avrupalı devletlerden farklı olduğunun da bir göstergesidir. Mısır, XIX. yüzyıl başında bu siyasi çalkantılar ile uğraşırken Gayr-i Müslim nüfus çok fazla bu gelişmelerden zarar görmedi.
Aksine başta Ermeniler olmak üzere Gayr-i Müslim kitlenin gücü giderek artmaya başladı. Ekonomik gelişmelerin de etkisiyle bu gruplar etkinliğini arttırdı ve üst kademelerde Ermeniler daha çok görülmeye başlandılar. Mısır’ın XIX. yüzyıl başında yaşadığı bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki otoritesini sarstı ve bir güç boşluğu yarattı. Ortaya çıkan sonuç ise Mehmet Ali Paşa yerini daha da sağlamlaştırdı. Yaşanan hadiseler o dönem İngiltere’nin Mısır ile olan ilgisi üzerine ortaya çıkmıştı. Meydana gelen boşluktan yararlanıp İngilizler Mısır’a girmeyi düşünmüş, bunun için de General Stewart görevlendirilmiş ama sonuç alamamışlardır. Ardı ardına olan bu gelişmeler Mısır’daki her topluluğu huzursuz etmiş ve endişelendirmiştir. Çünkü sürekli bir istikrarsızlık ortamı baş göstermiş ve herkesi başlangıçta endişeye düşürmüştür. Bu istikrarsızlık bir anlamda daha sonra Mehmet Ali Paşa’nın güçlü bir şekilde ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştur.
Ortaya güçlü bir şekilde çıkan Mehmet Ali Paşa ise daha sonra Avrupalı uzmanlar ve Mısır’ın Ermenileri gibi Gayr-i Müslim nüfusundan o zamana kadar en fazla yararlanan isimlerden olacaktır. XIX. yüzyıl ortalarında Avrupa’nın en başta gelen meselelerinden biri de Osmanlı Devleti’ydi. Avrupa’nın önde gelen güçlerinin bu dönemde Osmanlı üzerine olan düşünceleri başka başkaydı. Osmanlı Devleti’nin Mısır ile ilişkileri Louis Philippe zamanında hızlı bir şekilde gelişme gösterdi. Fransa bu dönemde Mısır Hidivliği’ni Osmanlı Devleti’ne karşı destekliyordu.
Buna rağmen İngiltere’nin düşüncesi ise Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı korunması ve desteklenmesi noktasında idi. İngiltere’nin bundan kastı Rusya’nın Ortadoğu’ya doğru yayılmasını Osmanlı üzerinden durdurmak düşüncesinden kaynaklanıyordu. Büyük devletlerarasındaki bu ayrışmalar bir süre Osmanlı coğrafyasında yaşayan toplulukların da birbirlerinden uzaklaşmalarına neden oldu. Her büyük devletin politikasının memnun ettiği ve huzursuz ettiği topluluklar kendiliğinden ortaya çıktı.
Ermeniler de bu süreçte büyük devletlerin yakından ilgilendiği topluluklardan biri oldu. Mısır’da yaşayan Ermenilerden farklı Osmanlı Devleti içinde özellikle Anadolu’da yaşayan Ermeniler, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa tarafından ayrıca ilgilenilen bir toplum oldu. Osmanlı Devleti içerisinde uzun süredir yaşamakta olan Ermeniler, XIX. yüzyılın ortalarında ayrı bir devlet olma yönünde Avrupa’dan destek görmeye başladılar. Bunda Avrupa’da yaşayan Ermenilerin etkisi de çoktu. Bu durum bölgedeki daha sonraki birçok gelişmeyi de etkileyen bir faktör oldu. XIX. yüzyılın sonlarına doğru 1880-1886 arasında İngiltere özellikle Ermeni isteklerini daha çok destekledi ve bu konuda Osmanlı Devleti’ni daha çok sıkıştırdı. Daha önceden Salisbury yönetimi çok Turkophile bulunuyordu. Yeni gelen Liberal Gladstone hükümeti bu konuda daha çok Osmanlı Devleti’nin karşısında oldu.
Ermenileri sadece İngilizler değil XIX. yüzyıl içinde birçok büyük güç (Rusya, Amerika, Fransa) desteklemiştir. Bu süreçte çok da yaşanan gelişmeler ise Mısır’daki Ermeni toplumu üzerinde hissedilir değildi. Gerek Mısır içindeki sayıları gerek Anadolu’dan uzak olmaları ve gerekse de daha başka birçok faktörün etkisi ile bu pek hissedilmedi. Anadolu’da yaşayan Ermenilerin varlığı ve etkinliği sadece Osmanlı dönemine özgü değildir. Genel anlamda Ermeniler Bizans’ın, Türklerin ve Fransızların önemli noktalarında ve hayati işlerinde ortaya çıkan fırsatları değerlendirerek etkili görevlerde bulundular. Ancak XIX. yüzyılda önceden beri devam eden dinamiklerin değiştiğini söylemek mümkündür. Bundan sonra gerek Avrupa’da gerekse de dünyanın hemen her yerinde yeni tarz ilişkiler ortaya çıkmıştır.] (33 )
M.S. 1805 - MEHDIGULU HAN
[1805 yılı Haziran’ın başlarında Abbas Mirza 15.000 asker, 400 yaralı ve çok sayıda asker ölüsüyle Gence’den Revana gelmişti. O beraberinde Gence ahalisini getirmişti, lakin Abbas Mirza sonradan fikrini değiştirerek onları geri göndermeğe mecbur olmuştu. Haziranın 13 de Mehdigulu han Kaçar 3.000 askerle Revana dâhil olarak Muhammed hanı ve ailesini hapsederek Abbas Mirza’ya teslim etmişti. Böylelikle, Mehdigulu han Kaçar (1805- Haziran-1806 AĞUSTOS) arasında şahın fermanı ile Revan tahtına çıkmış oldu. Onun yanında şahın itimat ettiği Nahçıvanlı kör Kelbali han ve Gürcü şehzadesi Aleksandr Mirza da vardı. Böylelikle, Revan Hanı Muhammed hanın hapsedilmesiyle Revanda iktidarda olan, halk tarafın dan seçilmiş yerli Kaçarlar sülalesine son veriliyordu. Muhammed han bu sülalenin en çok iktidarda olan mensuplarından biri idi. Kaynaklarda onun şahsiyeti hakkında çelişkili haberlere rast gelmek mümkündür. Muhammed hana iradece zayıf, cesaretsiz, hilekâr, ikiyüzlü, adaletli, sadık, mülayim özelliklere sahip gibi değişik şekilde tasvir edilmişti. O, çok küçük yaşlarında- 12 yaşında iktidara gelmişti. Hâkimiyetinin ilk yıllarında nüfuzlu insanların kontrolünde olmuş ve hatta Kartli-Kahetiya çarına tabi olarak vergi vermişti. Lakin sonradan bu süreçten kurtularak Hanlığı bağımsız idare etmişti. O, kendini becerikli devlet hadimi, hiylekar siyasetçi gibi gösterebilmiştir.
Onun hâkimiyeti devrinde Revan hanlığının arazisi genişlemiş, zamanla elden çıkmış topraklar geri alınabilmişti. Komşu Azerbaycan hanları ve Osmanlı paşaları ile gerçekleşen muharebelerde Muhammed han oldukça başarılar göstermiştir. Muhammed han hanlığın bağımsızlığını korumak için 3 devlet arasında manevra yaparak anlığın varlığını sürdürmüştür. Olayların akışından anlaşılmaktadır ki tehlike ortaya çıkınca hem Rusya’ya, hem de Osmanlı devletine yardım için müracaat eden Muhammed han yalnız hanlığın güvenliğini sağlamak ve hanlığın bağımsızlığını devm ettirebilmeyi düşünüyordu. «Bu zaman Abbas Mirzaya haber verdiler ki, Revan hâkimi Muhammed han ihanet ederek Sisianov’un hemlesinden bir kaç gün önce Rus askerlerini bu şehri ve başka Kafkas şehirlerini alması için kışkırtmıştır. Müellif bu muharebede Muhammed hanın faaliyetini abartsa da, lakin hakiketen de O, Rus kumandanlığına yardım için müracaat etmişti. Muhammed hanı buna mecbur eden şah askerlerinin Revana hücumu idi. Hadiselerin gelişmesi gösterdi ki, hanın bu müracaatı iki büyük devlet arasında süregelen çekişmeden yararlanmak idi.
Rus askerlerinin komutanı P.D. Sisianov merkeze yazdığı mektuplarında Muhammed hanı hilekâr olarak tasvir etmektedir. Hatta Rusya-İran muharebesinde Revan hanı Kaçar İran’ı ile yakınlaşsa da, bu hükümete çok da bel bağlamıyordu. Onun bağımsız siyaset sürdürme niyetinde olduğunu anlayan Abbas Mirza Revanda hâkimiyet değişikliğine giderek elçisini buraya hâkim tayin etmişti. Lakin Muhammed hanın sonraki hayatı hakkında pek malumat elde edilememiştir. Y. Kubov eserinde Muhammed hanın ve maiyetinin Kazvin kalesinde ömür boyu hapiste kaldığını yazıyor. Diğer malûmata göre ise «Fethali han huzuruna talep ettiği Revanlı koca Muhammed hanı bırakmış ve Mehdigulu han onunla Revana gelmişdi». Bu ifadeden anlaşılmaktadır ki Muhammed han geri dönse de bir daha iktidara gelememiştir. Böylelikle, Revan hanlığı İran Kaçar hanedanının kontrolüne girmiş oluyordu.
Birinci Revan harekâtından sonra bu istikamette askeri faaliyetler bir süre durmuş olmasına rağmen Hanlıkta gergin hava hâkim oldu. İran Kaçar Şahı tarafından Revanda han tayin edilen Mehdigulu hanın yürüttüğü siyaset yerli halkın itirazlarına sebep olmuştu. Mehdigulu hanın askeri erzaksız bıraktığı konusunda şikâyetleri vardı. Han erzaksız olan askerinin bu ihtiyacını karşılayabilmek için ahaliden yeni vergiler talep ediyordu. Muharebeler neticesinde hanlığın daha çok dayandığı köylülerin ekonomik hayatı perişan olduğundan yerli ahali hanın taleplerini yerine getirebilme konusunda çok sıkıntı çekiyordu. Durum böyle iken han memnuniyetsizlik gösteren ahalinin birçoğunu, Ruslara rağbet eden Ermenileri ve Rus askerinden korkarak Revana sığınmış 400 aileden ibaret Pembek ahalisini İran içlerine göçürmek istiyordu. Mehdigulu hanın zulmüne boyun eğmeyen Revanlılar ona karşı isyan ettiler. Nahçıvanlı Kelbali han yerli halkın bu isyanını el altından destekliyordu, fakat isyan çok büyümeden bastırıldı. Revanlıları destekleyen Kelbali han kaleden kovulur ve o, Nahçıvana gitmek zorunda kalır.
Hanın siyasetinden memnun olmayan Pembek ahalisi ve Melik Avramın, Yüzbaşı Kabrielin itaati altındaki 200 Ermeni ailesi ve mallarıyla birlikte Pembeye kaçarak Rus askerlerinin himayesine sığındılar. Mehdigulu hanın Revanda yürüttüğü siyasetten sadece Revan halkı değil Kaçar şahı da memnun değildi. Özellikle, Rus askerine karşı başarısız olması onu gözden düşürmüştü. 23 Temmuz 1806’da Şuragölde Rus askerine karşı verilen mücadelede Mehdigulu hanın askerinin yenilgiye uğraması İran Şahını Revan konusunda kesin karar vermeye itti.] (34 )
M.S. 1806 - MARAĞALI AHMED HAN
[Mehdigulu han Revanda iktidardan indirilerek Şahın akrabası Marağalı Ahmed han Mehdigulu Hanın yerine Revan Hanı olarak atandı. Yeni atanan han ilk olarak oğlunu 1000 kişilik bir askerle Revana gönderdi. Çünkü Mehdigulu han onu Revana sokmak istemiyordu. Bu haberi duyan Ahmed han şahın izniyle ile AĞUSTOS ayı başlarında öncelerinde 500 süvari ve 4 topla Tebriz’den Revana doğru hareket etti. Çaresiz kalan Mehdigulu han şahın emrine tabi olmak mecburiyetinde kaldı. Böylelikle, Revanda 1yıl 1 ay iktidarda kalan Mehdigulu han, 1806 yılı Ağustosta ayında Marağalı Ahmed hanla (1806 ağustos-ekim) yer değiştirmiş oldu. Ahmed han Marağalı Revanda toplam üç aya yakın iktidarda kaldı. Lakin o, kısa hâkimiyeti müddetinde Mehdigulu hanın zulmettiği yerli ahalinin gönlünü kazanmış ve ahalinin Mehdigulu han tarafından el konmuş emlakini geri verdi. Sınırlarda yerleşen köylerin ahalisine korkmadan geri dönmesine izin verdi.
O, halka, Şuragöl ve Pembekde konuşlanan Rus askerlerinin komutanlarıyla iyi komşuluk münasebetleri geliştirmek için görüşmeler yapacağına söz verdi. Yeni han Revan kalesini tahkim etmekle de meşgul oldu. Kalenin etrafındaki hendek daha da derinleştirildi, şehir ayanlarının mülklerinin olduğu hendeğin diğer tarafında onun duvarlarından da büyük ve dayanıklı yeni bir duvar ördürdü. Kalede her biri 5000 ruble değerinde olan daha iki ağır top yerleştirdi. Erzak depolarını çoğaltmak ve içini doldurmak amacıyla çeşitli hanlıklardan ve Kars paşalığından erzak aldırdı. Hatta Ahmed han Kars paşası ile dostluk münasebeti kurmak için hediyelerle onun yanına elçi göndermişti. Kısa hâkimiyeti devrinde aldığı tedbirlerle halkın itimadını kazanan Ahmed han salgın hastalığı neticesinde vefat etti. Bu salgın hastalığı neticesinde yüzlerce insan öldü ve kale garnizonundan 500 kişi bu hastalığa yakalandığı için tedavi amacıyla civar şehirlere ve İran’a gönderilmişti. Ahmed han da bu hastalığa yakalanarak öldu. 17 Ekim 1806’da vefat eden Ahmed Hanın cenazesi Tebriz’e götürülerek defnedildi. ( 35)
(33) Yrd. Doç. Dr. Durmuş AKALIN- XIX. YüzyılIn İkinci YarIsInda MIsIr Hidivliği’nde Ermeniler
(34) Dr. Hasan OKTAY- Revan Hanlığı ve Hanları
(35) Dr. Hasan OKTAY- Revan Hanlığı ve Hanları
Kenan Mutlu Gürses